
Ankara Radyosu
27 Mayıs 1943, Perşembe
Saat: 20.45
Sayın dinleyenlerim,
Bu akşam Ankara Devlet Konservatuarı Temsil Bayramının beşinci büyük eseri olan Fidelio operasını dinleyeceğiz. Beethoven gibi sanatın en büyük dahisi tarafından geçen yüzyılın başlarında yazılan bu eşsiz eser, memleketimizde ilk olarak geçen yıl, yani 13 Şubat 1942 Cuma günü akşamı yine Devlet Konservatuarı Opera Stüdyosu sanatçıları ile Opera Şubesi öğrencileri tarafından Ankara Halkevi sahnesinde oynanmıştı.
Beethoven’in müzikli sahne eseri sahasında yazdığı tek eser olan bu güzel opera, ilk olarak 1805 yılında Viyana Tiyatrosunda tiyatrosunda oynanmıştır. Başlangıçta halk tarafından tutulmayan bu eser, ancak bestecisi tarafından üzerinde yedi sekiz yıl uğraşıldıktan, bazı kısımlar çıkarıldıktan, yeni kısımlar ilave edilip bugünkü halini aldıktan sonra sevilmiş, anlaşılmış, hattâ insanlığın en büyük sanat ideallerinden biri olarak başta taşınmıştır. Yalnız, sayın dinleyenlerim, en çok senfonik alanda eser yaratan Beethoven, alışkanlıktan olacak ki müzikli sahne edebiyatında hiçbir eserle kıyaslanamayacak Fidelio operasında insan sesini âdeta bir âlet gibi kullanmıştır. Ve eser baştan aşağı senfonik bir yaratma karakteri göstermiştir. Yine bu nedenle büyük dâhi bu ilk ve son operası için dört uvertür birden meydana getirmiştir. Bu da gösteriyor ki sanatçı bir taraftan elinde olmayan bir etkiyle senfoni gibi mutlak müziğe olan tutkusunu tatmin ediyor, diğer yandan müzik sanatı alanındaki doğal eğilimini bu eserle bir kere daha kesin olarak insanlığa anlatıyor.
Sayın dinleyenlerim, iki büyük perde ile üç tablodan oluşan bu güzel eserin konusuna gelince: Konu, bir rivayete göre 1650 yıllarına doğru İspanya’nın Sevilla şehrinde yaşanmış gerçek bir olaydan alınmıştır. Siyasi bir iftiraya kurban giden zavallı bir mahkûm zindana atılıyor. Aç bırakılarak öldürülmek isteniyor. Kocasını her şeyin üstünde seven karısı ise erkek kıyafetine giriyor, kocasının bulunduğu zindana hizmetkâr olarak yazılmanın bir yolunu buluyor, günlerce tehlike ile boğuşuyor. Nihayet kocasını zindandan kurtarmayı başarıyor.
İspanya’da geçen bu olayın tiyatroya ve sonunda operaya uygulanmasına gelince: Bu konu önce Fransız yazarlarından Banlly tarafından piyes olarak yazılmıştır ve adı da “Leonore ou L’Amour Conjugal” (Leonore ya da Eş Sevgisi)dir. Daha sonraları bu piyes Joseph Sonnleithner ve Friedrich Treitschke adlı iki Viyanalı yazar tarafından Beethoven için opera librettosu olarak hazırlanmıştır. Bu nedenle orijinal metni Almanca olan Fidelio operası, geçen yıl, konservatuar uzmanlarından besteci Necil Kâzım Akses ile Ulvi Cemal Erkin tarafından müzik üzerinde başarıyla dilimize çevrilmiş, konservatuar opera repertuarına alınmış, yine aynı yıl memleketimizde ilk olarak temsil edilmiştir.
Geçen ders yılı içinde olduğu gibi bu yıl da Devlet Konservatuarı tiyatro ve opera şubeleri şefi Prof. Carl Ebert tarafından sahneye konulan Fidelio operası, ilk temsilinde Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası şefi Dr. Praetorius tarafından idare edilmişti. Halen konservatuar festivali münasebetiyle verilen üç Fidelio temsilini yine Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası şefi Ferit Alnar idare etmektedir. Devlet Konservatuarı Tatbikat Sahnesi atölyelerinde bu eser için hazırlanan dekor ve kostümlerin planları ressam Turgut Zaim tarafından çizilmiştir. Kostümler ayrıca Tatbikat Sahnesi terzi atölyesi uzmanlarından Gültekin Aldemir ve Memduh Akın tarafından hazırlanmıştır. Bilhassa bu eserde çok önemli rolü olan koro, Devlet Konservatuarının korosudur. Ve Fidelio operasının korosunu ise konservatuar öğretmeni G. Markoviç hazırlamıştır. Eserde solistik mahiyette rolleri olan ses sanatçılarını ise, müessesenin koro repetitörlerinden G. Markoviç ile W. Schlösingen çalıştırmıştır. Teknik tertibat ile Hami Uybadın meşgul olmuştur. Devlet Konservatuarı opera metinleri yayınlarının ikinci sayısı olarak basılan Fidelio operasının tam librettosunu ve ayrıca Devlet Konservatuarı temsil ve konserleri yayınının 3 sayılı broşürü olan Fidelio açıklama metnini Maarif Vekilliği yayınevlerinden her zaman tedarik etmek mümkündür. Konservatuarın bu 3 numaralı broşüründe Devlet Konservatuarı piyano uzmanı Ferhunde Erkin tarafından Fidelio’nun nasıl bestelendiği hakkında bir yazı yer almıştır. Ayrıca Ülkü dergisinin 11 sayılı Mart 1942 nüshasında da Fidelio hakkında iki makale vardır.
Sayın dinleyenlerim, şimdi biraz da Fidelio operasının temsiline dönelim: Bu güzel eserde göze çarpan şahıslarla bu şahısları temsil eden sanatçıları sırasıyla arz ediyorum:
Nöbetçiler, mahpuslar ve halk
Olay 17. Yüzyılda İspanya’nın Sevilla şehri civarındaki hapishanelerden birinde geçer.
Birinci perdede sahne şu manzarayı göstermektedir: Hapishane olarak kullanılan eski bir şatonun avlusu; en geride orta yerde biraz yüksekte hapishanenin merdivenle çıkılan ana kapısı. Avludaki bu kapının altında mahkûmların bulunduğu zindan girişinin demir parmaklıkları. En ön planda yuvarlak sütunlu bir kemer, solda baş zindancı Rocco’nun kapısı. Avluda kirli bir ip üzerinde çamaşırlar asılıdır. Kapının önündeki masa üzerinde Rocco’nun kızı çamaşır ütülemektedir. Biraz sonra Marzelline’yi seven hapishane hizmetkârı Jaquino görünür. Jaquino, Marzelline’ye olan sevgisini ima eden sözler söyler. Halbuki kızcağız hapishaneye kocasını kurtarmak üzere erkek kıyafetine girmiş olan Fidelio’ya âşıktır. Baş zindancı Rocco ise erkek sandığı Fidelio’ya kızını vermeyi tasarlamıştır.
Birinci perdenin ilk kısımlarında Rocco, Marzelline, Fidelio ve Jaquino harikulade bir kuartet söylerler. Müzik itibariyle parlak bir birliktelik, parlak bir bütünlük gösteren bu kuartette konuşulan kelimeler, konuşan insanların taşıdıkları fikirler itibariyle sürekli bir tezat içinde akıp gitmektedir. Meselâ bu güzel kuartette Marzelline Fidelio’ya olan aşkından bahsederken aslında erkek kıyafetinde kadın olan Fidelio bu durumdan acı duyduğunu söyler; ihtiyar Rocco ise kızını Fidelio’ya vermek istediğini anlatmaktadır. Avlunun sütununa dayanmış duran Marzelline’nin âşığı hizmetkâr Jaquino ise talihsizliğine yanar durur.
Biraz sonra bir marş duyulur. Daha sonra sahnede cezaevi komutanı Don Pizarro görünür. Bu hain adam kendisine muhalif olduğu için kesinlikle yok etmeye kararlı olduğu zavallı Florestan’ı, yani Fidelio’nun eşini hiç kimsenin haberi olmadan zindana atmıştır. Birkaç gün sonra hapishaneyi ziyaret edeceğini işittiği Bakan gelmeden onu öldürmeye karar vermiştir. Ancak komutan, Rocco’yu bu öldürme işine bir türlü razı edemez, yalnızca ihtiyara zindanın dibinde bir mezar kazmayı zorla kabul ettirir. Bu durumda komutan Florestan’ı kendisi hançerle öldürecek, zavallı mahkûm kazılan mezara gömülecektir. Bu sırada sahnenin bir yerine gizlenen Fidelio komutanın baş zindancıyla geçen konuşmasını dinler ve neler yapılacağını öğrenir. Fidelio bütün acısıyla birinci perdenin en güzel parçası olan şu aryayı okur:
Gel ey ümit
Bitkinlerin yıldızını soldurma!
Az sonra zavallı Fidelio, mahpusların güneş almak için avluya çıkarılmaları konusunda Rocco’yu zorlar, amacı bunların içerisinde kocasını arayıp bulmaktır. Rocco buna razı olur, elleri zincirlerle bağlı mahkûmlar binbir acı içinde avluya çıkarlar. Kapkara zindanda çürümeye terk edilen bu talihsizler, beklemedikleri bu mutluluk karşısında koro halinde yahut solo olarak bazı şarkılar okurlar. Bu arada mahkûmlar korosundan şu sözler işitilir:
Açlıkla nefes almak kolayca
Hayat ümitsiz burada
Zindan bize mezar, bir mezar
Biraz sonra hapishane komutanı telaş içinde gelir. Mahkûmları hicrelerinden avluya çıkardığı için Rocco’yu şiddetle azarlar. Rocco ise önce şaşırır, sonra hemen “Kralın isim günü bugün, onun için mahkûmları avluya çıkardım” der ve bu yerinde buluşla kendini kurtarır. Mahpuslar hücrelerine sokulur ve perde iner.
Sayın dinleyenlerim, ikinci perdede sahne şu manzarayı arz etmektedir: Kapkara bir zindan, geride orta yerde bir demir kapı, demir kapının önündeki küçük bir platformdan beş altı basamak merdivenle inilen zindanın iç kısmı, sağda bir sütun, ortada bir kemer, solda yere serilmiş olanların üzerinde zincirlere vurulmuş olarak yatan Florestan. Burada zavallı Florestan büyük bir acı içinde kıvranıp durmaktadır. Zindana atılmış olmasının nedenini bir türlü anlayamamaktadır. Biraz sonra Rocco ile yardımcısı Fidelio, bir mezar kazmak üzere görünürler; bu arada eserin en enteresan yeri olan “Melodram” kısmı başlar. Bu kısım müzik eşliğinde yalnız konuşmadan ibarettir. Bu melodramda Fidelio ile Rocco arasında orkestra eşliğinde şu sözler geçer:
Leonore: Bu mağaranın içi ne soğuk.
Rocco: Tabii ta yerin dibinde de ondan.
Leonore telaşla etrafı araştırır.
Rocco: Mahpusu mu arıyorsun? İşte orada.
Leonore: (Mahpusu tanımaya çalışırken boğuk sesle) Hiç kmıldamıyor.
Rocco: Belki de ölmüştür.
Leonore: (Titreyerek) Sahi mi?
Bu esnada Florestan kımıldar, v.s…..
Sayın dinleyenlerim, bu çok hazin olan melodram sahnesinden sonra mezar kazılır, yerden ağır taş parçaları çıkarılır. Zavallı Florestan korkunç akıbetini neredeyse sezmiştir. Fakat arada Fidelio’dan işitilen şu sözler, bu sadık eşin kesin kararını bize anlatmaktadır:
Sen kim olursan ol,
Sana ben ahdım olsun
Yardım edeceğim
Nihayet zindanın içinde hain Don Pizarro görünür, her şeyi hazırlamıştır. Fidelio oradan uzaklaştırılır. Fakat her şeyi göze almış olan talihsiz kadın bir yere saklanır, tam Pizarro hançeri Florestan’a saplayacağı sırada: “Önce karısına” diyerek elinde tabancayla ileri atılır. O anda Fidelio’nun Florestan’ın karısı Leonore olduğu anlaşılır. İşte eserin bu en dramatik yerinde dışarıdan birdenbire boru sesleri işitilir. Bakan Don Fernando gelmiştir. Artık bu talihsizlere kurtuluş ânı yaklaşmıştır. O anda kötü bir duruma düşen Don Pizarro tekrar yukarı çıkmak zorunda kalır. Arkasından karı koca şu meşhur düetlerini okurlar:
Ah ne sonsuz neş’e ne kıvanç bu
Bağrımda kocam benim!
Bağrımda Leonorem benim!
Sonsuz azaplardan sonra
Bu eşsiz kıvanç
Fena günler geçti de
Vardık aydınlığa
Ey tanrım bin şükran
Şükran sana şükran!
Sayın dinleyenlerim, eserin bu kısmından sonra gelen üçüncü tablo, üçüncü bir perde değil de ikinci kısmın dramıdır. Yalnız bu kısma geçmeden önce Beethoven’in Fidelio’nun 1806 yılındaki düzeltilmiş şekli için bestelediği üçüncü Leonore Uvertürü çalınacaktır. İkinci perde kapanır kapanmaz başlayan bu büyük uvertür, tam on beş dakika devam eden bir senfonik kısım mahiyetindedir. Esasen sanatçının bu opera için yazdığı dört ayrı uvertürden dördüncü uvertür eserin en başında çalınır, üçüncü uvertür ikinci perdeden üçüncü tabloya geçerken çalınır. Birinci ve ikinci Leonore uvertürleri ise yalnız konser salonlarında senfonik eser olarak çalınırlar.
Sayın dinleyenlerim, bu güzel eserin üçüncü ve son tablosunda ise şu manzara göze çarpar: Hapishane olarak kullanılan şatonun büyük kapısının önü kadın, erkek, çoluk çocuk, büyük bir sevinç içinde Bakan Don Fernando’yu beklemektedir. Nihayet Bakan görünür. Mahpuslar onun emriyle derhal serbest bırakılırlar. Elleri bağlı olan mahpusların zincirleri Bakan’ın önünde çözülür. Artık bütün bu sahneye sonsuz bir neş’e, sonsuz bir mutluluk hakimdir. Beethoven, ikinci perde boyunca seyirciye vermiş olduğu azabı, acıyı hemen bütün eserlerinin sonunda olduğu gibi bu kısımda da fazlasıyla telafi etmiştir.
Sayın dinleyenlerim, mahpusların kurtulmalarından sonra iyi kalpli Rocco, Florestan ile Fidelio’yu yani Leonore’yi Bakan’ın önüne getirir. Bakan, dostu Florestan’ı çoktandır ölmüş sanmaktadır. Dostunun böyle yaşadığını görünce hayret eder, sevinir; hain Pizarro’yu da derhal zindana attırır. İşte bu esnada bütün bu olaylara şahit olan halkın ve solistlerin ağzından şu güzel dua işitilir:
Tanrım ah ne mesut bir an!
Sen ey sonsuz saadetim,
Allah adildir her işte.
Bizden uzak bulunmasın,
Tanrım ayrılma sen bizden!
Nihayet bu güzel dua da, bu güzel şükran gösterisi de sona erer. Herkes Leonore’yi sevinç içinde güzel sözlerle kutlar. Sayın dinleyenlerim, şimdi dinleyeceğiniz bu güzel sözler, aslında Beethoven’in 9uncu Senfoni’sinin sonundaki koro için kullandığı büyük şair Schiller’in metnidir. İşte Fidelio operasının en sonunda da bütün koronun sevinçle haykırdığı bu güzel şiir şudur:
Kim böyle kadın seçtiyse
Girmeli şenliğimize
Daha sonra koro, Schiller’in bu metninin arkasından şu sözleri haykırır:
Azdır bu destan coşsak da
Bir koca kurtarana!
Nihayet eser bu güzel sözler üzerine büyük bir zafer havası içinde sona erer. Şimdi sayın dinleyenlerim, önce Beethoven’in dördüncü Leonore Uvertürü’nü dinleyelim, sonra da sözü sahneye bırakalım.