Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

TV / RADYO

Ankara Radyosu
18 Mart 1943
Saat: 21.15

SANATKÂR YARATAN KADIN

Sayın dinleyenlerim, Robert Schumann müzik sanatına yaptığı hizmetleri bir bakıma tesadüflere borçluydu. Sanatçı gençliğinde piyano virtüozu olmak istemişti. Parmaklarının kısa yaratılmış olmasının bu işte kendisine engel olacağını düşünerek ellerini ameliyat ettirdi, ama bu suretle parmaklarını büsbütün sakatlamış oldu. Ancak bu durum müzik tarihinin yüksek kaliteli bir besteci kazanmasını sağladı, çünkü piyano çalamayan Schumann artık dört elle kaleme sarılmıştı.

Döneminin sanat anlayışı kıt insanları, yazdıkları yazılarla, yaptıkları uluorta eleştirilerle Schumann’ı sanat adına üzüyorlardı. Bu duruma seyirci kalamayan Schumann, sanatını kazanç konusu haline sokmuş olanlarla mücadele etmek için Leipzig’de Yeni Musiki Dergisi adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Ateşli bir sanat adamı olan Schumann, bu mücadele dergisinde sanat hakkındaki görüşlerini istediği gibi yayımlayabiliyordu. Yine bu dergide yazıları basılan yazarlar arasında Schumann’ın hayal gücünün yarattığı üç hayalî tip vardı ki bunlardan birincisi Florestan, ikincisi Eusebius, üçüncüsü Doktor Raro adını taşıyordu. Schumann bu üç hayalî kişiyi dergisinde yıllarca sanat üzerinde konuşturdu, zamanının dar görüşlü beceriksiz sanat eleştirmenlerini, yeteneksiz bestecilerini bu üç kişiye yaptırdığı şiddetli tartışmalarla eleştirdi. Bu suretle Schumann, döneminin dar görüşlü sanatçılarının görüşleriyle açıkça alay ediyordu. Bütün bu tartışmalarda Florestan sırf kendi fikirlerini oluşturan, her şeye kolay kolay inanmayan mücadeleci bir tipti. Eusebius sanat namına yapılan her gösterişe inanan, her propagandaya kanan, saf ve her şeye hayranlık gösteren bir tipti. Üstat Raro ise Florestan ve Eusebius’un tartışmalarını çözümlemek için onlara doğru yolu, gerçek hedefi gösteren bir hakemdi. Schumann, dergisinde devamlı olarak konuşturduğu bu üç hayalî şahsı yüzyıllar boyunca her yerde bir müzik sembolü olarak kullanılmakta olan Davut Peygamber’e dayandırmış ve bunlara “Davidsbündler”, yani “Davudiler” adını vermişti. Schumann 1834 yılında yayınlamaya başladığı müzik dergisine öyle bir inanla sarılmıştı ki bu durum besteciyi az zamanda döneminin tanınmış bir yazarı, tanınmış bir sanat eleştirmeni yaptı. Zamanın sanat çevrelerinde sevilerek okunmuş olan Schumann dergisi, kurulduğu tarihten beri sanat dünyasının gösterdiği candan ilgiyle bugüne kadar da yaşadı.

Schumann, günün birinde kendi piyano hocasının kızı Clara ile tanışmış, daha küçük yaşlarda Viyana gibi dönemin ileri gelen bir sanat şehrini piyanodaki başarısıyla kendisine hayran bırakan bu sanatkâr kıza kalben sımsıkı bağlanmıştı. Bu temiz bağı az zamanda meşru bir şekle sokmayı düşünen Schuman’nın bu isteğine en önce genç kızın babası engel oldu. Sebep olarak Schuman’nın kültür durumunun evlenmeye uygun olmaması ileri sürülüyordu. Clara’nın ebeveyni, geleceği karanlık bir müzisyene kızlarını veremeyeceklerini söylüyorlardı. Oysa bu olay genç sanatçının hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Nitekim öğrenim durumunun kesinlikle düzeltilmesi gerektiğini hisseden sanatçı, derhal Jena Üniversitesi’ne öğrenci oldu. Ve birkaç yıl içinde felsefe doktorası yaptı. Nihayet Schumann uzun bir mücadeleden sonra kendi piyano hocası Wieck’ın kızı Clara ile mutlu bir yuva kurmayı başardı.

Artık döneminin çok yüksek bir virtüozu olan Clara Schumann’ın her şeyiydi. Clara’ya olan aşk üzüntüleri, yorucu kavgalar, orta halli bir faniyi her an ümitsizliğe düşürecek kadar üzüntülü geçen anlar sanatçının yaratma dehasını büsbütün harekete geçirmiş ve bu durum sanat tarihine eşsiz eserler kazandırmıştı. Zaman oldu ki Clara ile Schumann sanat dünyasının hemen her yerinde başta taşındılar, hararetle kutlandılar, ama öyle zaman oldu ki vaktiyle Beethoven’i de sarsmış olan çevrenin bilgisizliği ve ilgisizliği Schumann’ı da sarsmış ve sanat namına söz söylemeye, uluorta konuşmaya kendilerinde hak gören bir sürü sanatçı taslağı önünde Schumann çok kere kahrolmamak için hüner göstermek zorunda kalmıştı. Hattâ günün birinde sanatı himaye eder görünen bir hükümdarın önünde Clara bütün heyecanıyla kocasının eserlerini çalıyordu. Konserin sonunda davetliler arasında bulunan Schumann’a dönen hükümdar, söyleyeceği sözün doğruluğuna inanmış bir insan edasıyla “Siz de müzikten anlar mısınız?” diye sormuştu. O zaman Schumann’ı da derin derin düşündürmüş olan bu acayip soru, zamanla sanatçının hayatının önemli bir anekdotu olarak tarihe mal oldu. (Plak: Konçerto)

Şimdi yine Schumann’ın Clara ile hayatlarını henüz birleştirmemiş oldukları yıllara dönelim. Orta Avrupa müzisyenleri için olduğu gibi Schumann için de Viyana gelecek üzerinde geniş planlar çizmeye uygun bir şehirdi. Sanat dergisini çıkaralı henüz birkaç yıl olmuştu. Sevgili Clara’sı için göze aldığı mücadelenin günün birinde kendi ruhunda uyandırabileceği ters etkiden korkan Schumann, geçici bir zaman için Leipzig’den ayrılmaya karar verdi ve 1838 yılında dergisiyle beraber Viyana’ya göç etti. Ancak yıllardan beri gerçekleşmekte olan siyasi olaylarla oturulamayacak bir hale gelmiş olan Metternich’in bu ünlü sayfiye şehri, Schumann’a beklediği ilgiyi göstermedi. İşte buna benzer kötü tesadüfler, sanatçının hayatı bakımından önemi olan daha başka olayların meydana gelmesine neden oldu. O kadar ki 1838 yılının Ekim ayına kadar Viyana’da boş yere didinen sanatçı aynı ayın 10’unda ailesine yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: “Burada ne adi parti kavgaları, ne adi sanat kavgaları var, inanamazsınız. Hele burada herhangi bir işte tutunabilmek için zannedersem hiç de benim olamayacağım gibi yılan tabiatlı bir insan olmak lazım...”.

Schumann bütün acısına rağmen Viyana’da üzüntülerle geçen 7 ay içinde sanatının eşsiz güzelliğini de ihmal etmemiş, hele sevgili Clara’sının verdiği temiz bir heyecanla bazı lirik piyano eserleri meydana getirmişti. (Plak: Çocuk Sahneleri)

Viyana’da tutunamayacağını anlayan Schumann, 1830 yılı Nisan ayında tekrar Leipzig’e dönerek Clara’ya kavusmak yolundakı mücadelesine yeniden başladı. Ve tam bir yıl sonra zaferle biten bu mücadele sonunda Clara artık ona her bakımdan hayat arkadaşı olmuştu. Schumann, 1846 yılının kış aylarında Clara ile beraber ikinci defa olarak Viyana’da göründü. Aradan geçen 7 yılın son iki yılını sevgili eşiyle Dresden’de geçirmiş olan sanatçı, kendisine çok acı vermiş olan Leipzig’i nefretle terk ettiği halde aradığı huzuru Dresden’de de bulamamış, bu sefer de bir konser turnesini bahane ederek gerçekte büsbütün yerleşmek umuduyla yeniden Viyana’ya dönmüştü. Ancak bu Viyana yolculuğu Schumann’ı olduğu kadar büyük piyanist Clara’yı da yakından ilgilendiriyordu, çünkü genç kızın 1837 yılında henüz Schumann’la evlenmeden önce yaptığı Viyana turnesinde sanatı için uyandırdığı büyük hayranlık Viyana’ya yerleşme düşüncesinin her ikisi için de gerçekleşmesini gerektiren bir ideal olduğu kanısını gitgide güçlendirmişti. Hele bu kanıyı doğuran büsbütün başka bir neden daha vardı ki yalnız bu neden sanatçı çifti haklı olarak Viyana’ya koşturmaya yetiyordu. Nitekim 1838 yılında, yani Schumann’ın Viyana’ya yerleşme yolundaki mücadeleye henüz başlamış olduğu sıralarda verdiği konserlerle Viyanalıların kalbini çoktan fethetmiş olan Clara, elde ettiği bu büyük zafere ödül olarak “Viyana Müzikseverlerı Derneği”ne üye olarak  kabul edilmişti. Ne gariptir ki vaktiyle Schumann’ı kaçıran Viyana, Clara’ya kollarını kayıtsız şartsız açmış bulunuyordu. Bu nedenle günün birinde hayatlarını da birleştirmiş olan Schumann ile Clara’nın Viyana’ya yerleşme konusunda son ve ortak bir girişimde bulunmalarından daha doğal bir şey olamazdı.

Nihayet üzüntülü bir bekleme döneminden sonra sanatçı çift Viyana’daki Stefan kilisesinin o ünlü kulesini karşılarında tekrar görmek fırsatını elde ettiler. 10 Aralık 1846’da Clara Viyana’da ilk konserini verdi. Viyana bu sanatkâr kadını bu sefer de samimi bir ilgiyle karşılamıştı. Ancak genç kadın hatıra defterine her nedense şu notları yazmaktan kendini alamadı: “9 yıl önceki ilgiyi göremedim.” Halbuki bu geçen 9 yıl içinde Clara virtüozluğun zirvesine ulaşmış ve genç kadının sanatçı kişiliği bir hayli gelişmişti. Artık Clara yalnızca dönemin moda eserlerini çalmıyordu. Hattâ sanat dünyasının büyük Fransız bestecisi Meyerbeer’e heyecanla sarıldığı bu dönemde Clara daha çok sevdiği kocası Schumann’ın eserlerini çalıyordu. Herhalde Viyana sanat çevrelerinin Schumann’a gösterdiği ilgisizlik yüzünden olacak ki genç kadın belki de sırf kocasının eserlerini çalması yüzünden 9 yıl önceki ilgiyle karsılaşamamış ve hatıra defterine o bildik cümleyi karalamak zorunda kalmışı. Gerçi Clara’nın Viyana’da verdiği ilk konser bu sanatçı çifte ancak birkaç Düka altını sağlayabilmiş ve ne yazık ki Schumann’ın o sıralarda yazdığı ünlü piyano beşlisi ile iki piyano için yazdığı “Andante ve Variyasyon” ve o ünlü La minör konçertosu, yapılmış olan masrafları örtecek kadar bile bir gelir sağlayamamıştı. Hattâ bu sonuca çok üzülen Viyanalı bir eleştirmen, acı bir mizah edası içinde yazdığı makalede şöyle diyordu: “Maalesef Robert Schumann kuzey ve güney Almanya gümrük anlaşması yüzünden çok mağdur olmuştur (!). Görülüyor ki Alman Romantizmine mensup olan bu insanlar sanat zevkinin çok bozulmuş olduğu şu zamanda artık kimsenin aramadığı bir meta haline gelmişler. Robert Schumann Viyana modasına uymalı ki sevilsin. İhtimal günün birinde de bu böyle olacak. Fakat unutmayalım ki bu hal acaba onun lehine mi, yoksa aleyhine mi olacak? Bildiğimiz bir şey varsa o da sanatkârın yazdığı Quintet’in daha geniş çevrelerin sevebileceği bir eser olmasıdır.” (Plak: Quintet)

Ancak bu güzel eser Beethoven’in ölümünden beri gerçek sanat heyecanından bir hayli uzaklaşmış olan Viyana’da daha geniş çevrelerde tanınmış olsa da ne çıkardı? Çünkü dönemin koşulları gerçek sanatı kavrayabilecek durumda henüz değildi. Gerçi Schumann karısını korka korka hazırladığı üçüncü bir konserle Viyana sanatseverlerine kendisini mutlaka tanıtmaya azmetmişti. Bu konserin tarihi de 20 Aralık olarak saptanmıştı. O sırada Clara’nın hastalanmasıyla başka bir zamana bırakılan konser nihayet 1 Ocak 1847’de verilmiş, fakat bu arada Schumann’a karşı büsbütün zayıflamış olan ilgi yüzünden çok önemsiz bir hasılat getirmiş olan konserin masraflarını eklediği 100 Florinle zavallı Schumann kendi cebinden karşılamak zorunda kalmıştı. İşte felaketin en büyüğü de bu konser oldu. Nitekim Viyana müzik dergisi bu kötü haberi şu kederli satırlarla anlatmaktaydı: “Kelimenin tam anlamıyla gerçek bir sanatçı olan Clara Schumann gibi bir piyanistin konserinde salonu bu kadar mütevazı bir dinleyici kitlesinin doldurduğuna bakılırsa Viyana konser hayatının yaşam gücünü gösterecek en ufak bir zerreden bile mahrum olduğu ve bu hayatın artık can çekişmekte olduğu anlaşılıyor. Ya da bütün bunları doğuran daha ince nedenlerin varlığını kabul etmek lazım... Robert Schumann’ın bu senfonisi (No.1, Si majör) zamanın bu türden olan bütün kompozisyonlarıyla boy ölçüşebilir ve muhakkak ki bu boy ölçüşmede Schumann hiçbir şey kaybetmez...” (Plak: Senfoni No.1)

Ne tuhaftır ki asıl bu konserden sonraki konserin, yani aynı yılın Ocak ayının 10’unda verilen son konserin biletleri tamamen satılmış, bazı kimseler bilet bulamadıklarına üzülmüşlerdi. Bu değişikliği Viyana gazetelerinin yazdığı acıklı yazılardan dolayı halkın yumuşayarak Schumann sanatını anlamaya azmetmiş olması şeklinde açıklamaya imkân yoktu. Tam tersine aynı konserin programına katılmış olan bir “sansasyon” bu işi kurtarmış ve zamanında “İsveç yıldızı” diye anılan ünlü şarkıcı Jenny’nin bu konsere katılması halkı ister istemez Schumann’ın eserlerini de dinlemek zorunda bırakmıştı. İşte bundan dolayı konser maddi bakımdan iyi bir şekilde sonuçlandı. Bütün masraflar çıktıktan sonra aileye 300 Taler kadar bir kâr sağlamış oldu. Hele bu konserler nedeniyle Clara ile Schumann’ın Viyana’nın ileri gelen sanat adamlarıyla şahsen tanışmış olmalarına bakılırsa bu ikinci Viyana seyahatinin Schumann için tamamen başarısızlıkla sonuçlanmış olan birinci seyahatiyle kıyaslanamayacak kadar yararlı olduğu görülür. Şurası da kesin ki Beethoven gibi bir dahiyi kaybettikten sonra bütün sevgisini yalnız salon müziğine ve sansasyon virtüozlarına vermiş olan Viyana o tarihlerde Schumann’daki derinliği anlayabilecek durumda değildi. Ancak aradan çok zaman geçmemişti ki sırf Clara gibi bir kadının sevgili kocası Schumann uğruna yaptığı mücadele sayesinde atlatılan sıkıntılı dönemler Viyana sanat çevrelerinin olumsuz düşüncelerini ister istemez ortadan kaldırdı. Ve bu durum yıllardır Viyana’ya hakim olmuş olan İtalyan operasının da aleyhine sonuçlandı. Nitekim 1848 yılına doğru Viyana’dan İtalyan operası uzaklaştırılmadan İtalyan aryaları konser programlarında artık yer almamaya başlamıştı.

O sıralarda Viyana sanat çevrelerinde adı sık sık duyulan Joseph Helmesberger, eleştiri yazılarıyla ve düzenlediği konserlerle Viyana halkına Orta Avrupa Romantiklerini tanıtmaya azmetmiş ve bu mücadelesinde başarı elde etmişti. 1849 yılına doğru Schumann’ın eserleri Viyana çevrelerinde yavaş yavaş dinlenmeye başladı. O kadar ki Schumann’ın ölümüne ancak 7 yıl kala elde edilmiş olan bu beğeniyi sanatçının 1843 yılında Viyana Müzikseverleri Derneği’ne üye olarak kabul edilmesi de doğruluyordu. Oysa Clara bu şerefe kocasından tam 15 yıl  önce erişmişti. Schumann sonunda aynı derneğe üye oldu ve bu derneğe olan şükranını şu mektupla anlatmak istedi: “Aşağıda imzası bulunan ben Schumann, vaktiyle eşimin nail olduğu şerefe şahsen nail kılınmış olduğumdan ve bu suretle eşimle yepyeni bir meslekdaşlık ilişkisi kurulması için bana imkân verilmiş olmasından dolayı Avusturya İmparatorluğu’nun Müzikseverler Yüksek Müdürlüğü’ne en candan teşekkürlerimi arzederim. Her ikimiz de lütuflarınızın devamını rica ederiz. Yüksek Müdürlüğün hürmetkârı, Robert Schumann, 24 Ocak 1853, Düsseldorf”.

O tarihe kadar sanatına pek önem verilmeyen Schumann’ın hele eşinden 15 yıl sonra Viyana müzik dostları derneğine üye olarak kabul edilmiş olmasına ne derece sevinmiş olduğunu biraz önce okuduğum satırlar açıkça göstermektedir. Ne çare ki büyük sanatçı, eserlerinin ölümünden kısa bir süre önce olsun tanınıp sevilmesi karşısında beklenen heyecanı gösterme fırsatını elde edemedi, çünkü 1854 yılındaki intihar girişiminden sonra bilincinde görülen bozukluk onun son iki yılını hiç kimseyi, hattâ sevgili Clara’sını bile tanımayacak bir halde Bonn civarındaki Endenich akıl hastanesinde geçirmesine neden oldu. Bu suretle Schumann kendisinden daha nice eserler beklendiği bir çağda sanat dünyasından el ayak çekmek zorunda kaldı. Bu büyük sanatçı, geçen yüzyılın kültür anıtları  arasına kattığı ölmez eserlerine karşı insanlığın gösterdiği derin sevgi ve ilgiyi göremeden, 1856 yılı Temmuz ayının 29’uncu Salı günü Endenich hastanesinde hayata veda etti. Sevgili eşi Clara ise çok sevdiği kocasının ölümünden iki gün önce yazdığı bir notta büyük sanatçının acı dolu portresini şu satırlarla anlatmaktaydı: “Aksam 6 ile 7 arası bana gülerek baktı. Vücuduna hakim olamadığı için bana güçlükle sarılabildi. Onun bu halini ömrüm boyunca unutamayacağım. Bu sarılışı dünyanın bütün servetlerine değişmem. Sevgili Robert’im, seninle böyle mi karşılaşacaktık? Yüzünün sevimli hatlarını ne büyük bir güçlükle tanıyabildim. Ne acı dolu bir bakış!... 28 Pazartesi günü ben ve Johannes [Brahms] bütün gün hastanedeydik. Çok acı çekiyordu. Ah, onu kurtarması için sürekli Tanrı’ma yalvarıyordum. Çünkü onu çok seviyordum… 29 Salı günü onun ıstıraptan kurtulduğu gün oldu. Öğleden sonra saat 4’te tam bir huzur içinde uyudu. Son saatleri sakin geçti. Ve hiç kimse bir şey hissetmeden daldı gitti. O anda yanında kimse yoktu... Sevgili kocamın baş ucunda yalnızca ben duruyordum. Sakindim. Onu kurtardığı için Tanrı’ya bütün kalbimle şükrediyordum. Yatağının önünde diz çöktüğüm zaman öyle derin bir huşu ile sarsılmıştım ki âdeta onun yüksek ruhu üzerimde uçuyor sanmıştım.Ah, keşke beni de beraber götürseydi!... Başına birkaç çiçek koydum. O benim aşkımı da alıp gitti!”

Robert Schumann’ın ölümünden sonra daha 40 yıl yaşayan Clara, sanat dünyasının yıllardan sonra kocasının eserlerine gösterdiği derin saygı ve sevgiyi yakından görmenin verdiği huzurla mutluydu. Ne yazık ki Schumann gibi mücadeleci bir sanat adamı, yaratma dehasının verdiği gururla hayatında bir an olsun mutlu olma imkânını elde edememiş, ama onun derin sanatı sırf Clara gibi sadık ve candan bir eşin çabalarıyla sanatseverlerin kalbinde sonsuza kadar yer etmiştir.  (Plak: Piyano konçertosunun ilk bölümünden bir parça.)