Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

1956

VİYANA KLASİKLERİ DEVRİNDE
OPERA

Cevad Memduh Altar

            Batı dünyasında müzik hareketleri, XVII. yüzyılın sonuna kadar en çok güneyde kendini hissettiriyordu; hattâ Batının sanat merkezlerinin birçoğunu, uzun yıllar güneyin sanatı, güneyin sanatçısı beslemişti. Nitekim bir metne, yani bir dile bağlı bulunduğu için müzik nevilerinin en millîsi olan opera sanatı, Fransa’da yıllarca İtalyanlar eliyle idare edildi; fakat Fransa’ya millî operasını kazandıran besteci Lully, aslen Fransız olmasına rağmen, Floransa’da doğduğu için, İtalyanlar, Fransız sahne müziğinin kurucusu olan bu zatı bir İtalyan olarak tanımakta tereddüt etmediler.

            Diğer taraftan millî Fransız operasını kuran Lully’nin, İtalya’da, Floransa şehrinde doğmuş bulunmakla beraber aslen Fransız olmasına karşılık, XVIII. yüzyılın başlarında Fransız ve İtalyan operalarını tam bir yeniliğe kavuşturan sanat adamı, Bavyeralı besteci Gluck’tur!

            XVIII. yüzyıl sonlarına kadar Batı sanat dünyasına, içinde millî renkleri, millî özellikleri saklayan müzik nevileri yerine, İtalyan müziğinin hakim olduğu, bu devrin bütün sanat merkezlerinde, millî sanatçı yerine İtalyan sanatçılarının iş başında bulunduğu muhakkaktır. Diğer taraftan büyük besteci Gluck gibi, Fransız ve İtalyan operalarını bile yenileştiren Orta Avrupalı bir sanat adamının, devrin yaratma ruhuna yıllarca hükmetmiş olduğu da inkâr edilemez.

            XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Batıda bütün sanat merkezlerinin, bütün sanat adamlarının bakışları yalnız bir şehre dönmüştü ki bu şehir Viyana idi. Hattâ XVIII. yüyılın ikinci yarısıyla beraber Orta Avrupa müzik sanatına merkez olmak istidadını göstermeye başlamış bulunan bu şehir, az zamanda bütün müzik sanatçılarına Kâbe olmak şerefini de kazanmıştı. Fakat aradan çok zaman geçmemişti ki, Viyana, ilk olarak İtalya’da doğan, İtalya’da gelişen müzikli sahne sanatından çok daha ziyade, mutlak müziğe, yani orkestra için yazılan senfonik sanat nevine vatan olabilme kabiliyetini gösterdi. Nitekim ön-klasiklerden sonra, onların yerine geçen Mannheim’lıların elinde ilk olarak hayata göz açan öz orkestra edebiyatı, yani senfonik edebiyat, az zamanda o kadar süratle ilerledi ki, müzik sanatının bu asil şekli, Viyana klasik üslûbunun üç büyük temsilcisi elinde (Haydn, Mozart, Beethoven) opera sanatına karşı bir muvazene [denge] kurmaya muvaffak oldu; hattâ Viyana ruhunu karakterize eden bu senfonik sanat, XIX. yüzyılın başlarına doğru, müzikli dram sanatını, yani operayı, vakit vakit tehdit etmek cesaretini bile kendinde gördü. Bununla beraber, müzik sanatında klasik devrin, daha doğrusu Viyana üslûbunun özelliği, hakikatte iki aksi istikamet sayılan opera sanatı ile senfonik sanatın, Mozart gibi bir bestecinin elinde hemen hemen aynı başarı ve aynı yapıcılık ruhu içinde meydana gelmesini sağladı.Bu hal, sırf Viyana’da görülen klasik opera tipinin, daha ziyade senfonik bir temel üzerinde gelişmesine önayak oldu. Viyana operasını İtalyan operasından alabildiğine ayırt eden bu cihet, kendini sırf bu noktada, yani senfoni ve opera üslûplarının az çok birleşmesi noktasında hissettiriyordu. O halde klasik Viyana üslûbu üzerinde gelişen Orta Avrupa klasik opera sanatı, Haydn, Mozart, Beethoven gibi, müzik sanatının üç büyük üstadını, muayyen ölçüler içinde bile olsa, yine kendi bünyesiyle meşgul etmiştir.

                        (Mozart: Cosi Fan Tutte operası uvertürü
                        Berlin Devlet Operası orkestrası, Şef: Leo Blech)                4 dk.

            Bu arada Mozart müstesna olmak üzere, öz senfonici olan Haydn ile Beethoven’deki opera yazma isteğinin, daha çok bir tecessüs, bir merak telakki edilebilmesi de mümkündür. Hattâ sanat temayüllerini tamamen senfonik müziğe, yani mutlak bir üslûba doğru geliştiren Haydn ile Beethoven arasında Mozart, Orta Avrupa’ya uzun yıllar hükmetmiş olan İtalyan sahne sanatından geri kalan opera anlayışına bağlanmış, bu geleneksel anlayışı zamanla Orta Avrupa sanat ruhuna adapte etme imkânlarını bulmaya azmetmişti. Diğer taraftan XVIII. yüzyılın sonlarına doğru Orta Avrupa saraylarını, bilerek veya bilmeyerek, İtalyan tesirinden kurtaran da yine Mozart’tır. Bu itibarla İtalya ve Orta Avrupa anlayışları arasında gelişme istidadını gösteren sanat nevileri içinde “klasik opera” bahis mevzuu olunca, evvela Mozart’ın elinde meydana gelmiş olan müzikli bir sahne sanatının hatıra geleceği pek tabiidir.

                        (Mozart: Don Juan operasından arya
                        Batti batti, o bel masetto
                        Soprano: Elisabeth Schumann)                                 4 dk.

            Müzik sanatında klasisizm, her şeyden önce muhteva [içerik] ile şeklin, geçmiş devirlere örnek olacak şekilde birleşmesi demek olduğuna göre, bunun aksini ancak muhteva ile şekil ahengini yıkan, esere serbest bir akışı sağlayan Romantizmde bulmak mümkündür. O halde varlığını her şeyden önce muayyen bir şekle borçlu olan klasik müzik sahasında opera sanatı, gerek Mozart’ın, gerek Beethoven’in elinde yine mutlak bir sanatın kaynağından beslenmiştir. Yani bu gibi yaratmalara, yine senfonik buluşlar örnek olmuştur.

            Klasiklere gelinceye kadar, güney Orta Avrupa sanat hayatına İtalyan operasının müessir [etkili] olması yüzünden, bu bölgede bulunan sarayları sırf İtalyan müzisyenleri işgal etmişti; hattâ arada sırada sivrilmeye yeltenen Orta Avrupalı sanat adamları, bazen ister istemez İtalyan sanatını temsil etmek zorunda kalmışlar, hattâ İtalyan rekabetine kolay kolay karşı duramamışlardır. Bazen bu yerli bestecilerin kendi dilleriyle bestelemeye çalıştıkları müzikli sahne eserlerini, bünyeleri itibariyle, İtalyan operalarından kolay kolay ayırt etmeye imkân yoktu. Klasik Viyana üslûbunun koruyucusu olan Haydn bile, elde bulunan örneklere göre bir opera bestelemekten kendini men edememişti [alamamıştı]; fakat müzikte mutlak üslûbun tesiri altında kalmış bir senfonici gibi hareket eden sanatçının, “Topal Şeytan” adını taşıyan biricik operası, Haydn’ın müzik edebiyatına mal ettiği ilk ve son sahne eseridir. Bu itibarla, en ziyade senfoni ve oda müziği yazan Haydn’ın bu bir tanecik operasını, güney Orta Avrupa sahne sanatını temsil edebilecek durumda bir eser olarak kabul etmemize şüphesiz imkân yoktur.

            Halbuki klasik devrin mühim bir senfonicisi olan Mozart’ı, aynı zamanda bu devrin ilk ve son opera bestecisi olarak tanımak da mümkündür. Hattâ 1791 senesinde Viyana’da 35 yaşında vefat eden Mozart, daha evvel Fransız ve İtalyan operalarını yenileştiren Bavyeralı Gluck’un kurduğu prensiplere boyun eğmek suretiyle, opera sanatına, bilhassa komik operaya, sırf Viyana üslûbunun ruhundan gelen klasik bir şekil ile klasik bir muhtevayı müessir kılmaya muvaffak olmuştur. Fakat her şeye rağmen, evvela besteci Gluck yoluyla İtalyanlara nüfuz etmiş olan Mozart’ın, bidayette [daha sonra] İtalyan operasının tesiri altında kalarak, sırf İtalyanca metinli operalar bestelediği, fakat ileri çağlarda yarattığı operalar ile, Orta Avrupa millî operasını kurmuş olduğu görülür. O halde Viyana Klasikleri arasında klasik operanın kurucusu olarak tanınan Mozart’ın sanatında –yaratma ruhu bakımındanü– iki ayrı şahsiyetin tespiti de mümkündür; bunlardan biri “İtalyan Mozart”tır, diğeri “Güney Orta Avrupalı Mozart”tır.

            (Mozart: Figaro’nun Düğünü uvertürü
            Berlin Devlet Operası orkestrası, Şef: Leo Blech                 4 dk.

            Figaro’nun Düğünü operasından arya
            Voi que sapete
            Soprano: Elisabeth Schumann)                                             4 dk.

            1769 senesinde, 13 yaşında, İtalya’ya yaptığı ilk sanat turnesinde, büyük İtalyan üstatlarını şahsen de tanımak fırsatını elde etmiş, İtaşyan sanat muhitinde derin bir hayret uyandırmış olan Mozart, sırf İtalya’da edindiği intibalar [izlenimler] ile olacak ki, evvela İtalyan operasına meyletmiş, fakat vefatı yılı olan 1791 senesinde bestelediği “Sihirli Flüt” operası ile, Orta Avrupa millî sahne sanatının hakiki kurucusu olmak şerefini kazanmıştır. Nitekim büyük sanatçı, bu suretle, İtalyan operası yanında klasik operaya büsbütün başka bir karakter vermeye muvaffak olmuştur.

            (Mozart: Don Juan operası uvertürü
            Berlin Scharlottenburg operası orkestrası
            Şef: Alexander von Zemlinsky                                   4 dk.

            Mozart: Sihirli Flüt operası uvertürü
            Berlin Devlet Operası orkestrası
            Şef: Fritz Schumann)                                                 4 dk.

            Mozart’ın bu tip operalarında, ses birliklerine, aryalara, korolara, hattâ orkestraya, güney Orta Avrupa klasik senfoni üslûbu ile güney Orta Avrupa ruhu, güney Orta Avrupa halk karakteri, güney Orta Avrupa tabiatı, rengi, mizacı hakim olmuştur. Diğer taraftan Mozart’ın hayatının son yıllarına doğru dostlarına yazdığı mektuplarda, İtalyanca metinli operalara karşı cephe almış olmasında, hattâ Orta Avrupa sanatının İtalyan tesirinden bir türlü kurtulamamış olmasında, her şeyden önce Orta Avrupalı opera sanatçılarını kendi dillerindeki eserlere kayıtsızlık göstermiş olmakla itham etmesi, genç sanatçının bilhassa ileri çağlarda, tamamiyle milliyetçi bir sanat mefkûresiyle [ülküsüyle] hareket ettiğini ispata kâfidir. Bundan başka, zamanında Mozart kadar hiçbir besteci, müzikli sahne eserlerine asil bir ifadeyi müessir kılmaya muvaffak olamadığı gibi, Mozart’ta olduğu gibi, mutlak bir sanat ifadesini, zengin, mütemadiyen değişen bir nağme ile birleştirmeye de muvaffak olamamıştır. Sanat dünyasının ilk klasik opera üstadı olan Mozart’a, âlet müziği ile ses müziğini uzvî [organik] bir bütüne çeviren Orta Avrupa sanat büyüğü nazarıyla bakılması, yerinde bir teşhis olur. Nitekim eserlerinin orkestra partilerinde de aynı dehayı göstermiş olan sanatçı, bu partilerde yer alan bir sürü ayrı bünyeli âletler ile de parlak renklere, derin ifade bütünlüğüne ulaşma imkânını elde etmiştir.

            (Mozart Don Juan’dan arya
            Bas: Shaliapin                                                                                   5 dk.

            Mozart: Saraydan Kız Kaçırma operası uvertürü
            Berlin Filarmoni Orkestrası
            Şef: Hans Schmidt                                                                 4 dk.

            Mozart: Cosi Fan Tutte operasından arya)                          4 dk.

            Klasik Viyana üslûbunun son büyük üstadı, aynı zamanda Romantizmin müjdecisi Beethoven’in, klasik opera ile olan alâkasına gelince: Güfteli müzikten mümkün mertebe uzaklaşmak suretiyle tam bir senfonici olduğunu bizlere yorulmadan ihsas etmiş bulunan bu büyük adam, kendisinin ilk ve son müzikli sahne eseri olan Fidelio adlı operasında bile, yaratıcılığındaki espriye herhalde muhalif harekette bulunmuş olacak ki, yine bir senfonici olmaktan kurtulamamıştır. Binaenalyh baştan aşağı senfonik bir temel üzerinde inkişaf eden bu nevi şahsına münhasır [kendine özgü] eserin, tanınmış bediiyatçılar [estetikçiler] tarafından âdeta “senfonik bir opera”, yahut bir “Cantat” gibi vasıflandırılmış olması, yerinde bir görüş sayılabilir.

            Nitekim bu güzel eser, bizzat kendi yaratıcısı olan Beethoven’i bile eksiksiz bir opera eseri olarak tatmin edememiştir; hattâ tam bir opera bestecisi yetkisiyle dünyaya gelmiş olmamanın doğurduğu şüpheleri telafi maksadıyla olacak ki, Fidelio operasına –hiçbir bestecide görülmeyen bir şekilde– ayrı ayrı dört uvertür bestelemek arzusunu yenemeyen Beethoven’in, felekten bu kadar olsun intikam almak istemesine şaşmamak lazım gelir. Bu dört uvertüre, Fidelio’nun tam bir opera eseri olması hususunda gösterdiği zaafı telafi için düşünülmüş bir hal çaresi nazarıyla bakmak da mümkündür. Diğer taraftan Beethoven’in 1805 yılında son şekliyle tamamlamaya muvaffak olduğu Fidelio operasındaki teganni [şan] partileri ile küçük ses birliklerinin, sırf senfonici olmaktan gelen bir âlet müziği havası içinde bestelenmiş olması, münferit teganni partilerini, yani aryaları, yalnız başına okumakla mükellef olan hançerelerin çok kere bir müzik âleti muamelesi görmüş olması da hayrete değer bir keyfiyettir. Maamafih, mevcudiyetini her şeyden önce klasik Viyana üslûbunun âlet müziği nevine borçlu olan klasik operaya, bu suretle Beethoven’in de büyük hizmetler ifa etmiş olduğu muhakkaktır. Opera edebiyatında eşsiz bir eser olan Fidelio, enstrümantal ve senfonik muhtevasıyladır ki, klasik Viyana üslûbunun tipik bir eseri olarak, dünya opera repertuvarında yer almıştır.

            XVIII. yüzyıl Fransız ve İtalyan operası yanında, “şekil ve muhteva”nın terkibi [bileşimi] halinde inkişaf eden [gelişen] klasik opera sanatının, ilk olarak Mozart eliyle Orta Avrupa’ya intikal etmiş bulunan klasik bir espriden mülhem olduğuna şüphe edilemez.