Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu
1967

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
EĞİTİM, BİLİM VE KÜLTÜR KURUMU
UNESCO 20 YAŞINDA

(Hazırlayan ve sunan: Cevad Memduh Altar)

            Sayın dinleyenlerim,

            UNESCO 4 Kasım 1966’da 20 yaşına bastı. Kurumun üç temel direğinden biri olan “kültür” çalışmalarında bu süre içinde neler oldu, nerelere ulaşıldı? Bütün bunları incelemenin, 20 yıllık gayrete görünür bir beden vereceği kanısındayım.

            Birleşmiş Milletler’in kurduğu UNESCO’nun tek amacı, eğiterek, öğreterek, kültürleri tanıtarak barışı sağlamaktır. İçinde bulunduğumuz UNESCO Haftasında, kuruluşun eğitim ve bilimle ilgili çalışmalarına başka konuşucular değinecek. Ben, sayın dinleyenlerime UNESCO’nun 20 yıllık kültür çalışmalarına temel olan ilkeleri ve uygulamaları açıklamaya çalışacağım.

            UNESCO deyimiyle, eğitimin ve bilimin yanında kültürün özü, ulusal varlıktır ve bu varlığın türlü görüntüleridir. Bir ulus her şeyden önce kendi varlığına tanıklık eden özel kültürü ile vardır. Dil, edebiyat, resim, heykel, süsleme, yapı, anıt, tiyatro, müzik, oyun, müze, kitaplık, arşiv, doküman, koleksiyon, sinema, radyo, televizyon gibi, geleneksel kültürler ile sanatların ve araçların ulusal özellikteki verimleridir ki, etnik bir toplumu ulus yapar ve ulus olarak tanıtır. Yeryüzünde karşılaşan uluslar kültürlerini tanıtarak, yayarak birbirlerine yaklaşırlar; bunun aksi, uzaklaşmalara, anlaşmazlıklara sebep olur. Hele başka kültürlerin ulusal kültürler üzerindeki yaratıcı etkisi, dikkatle incelenmesi gereken ayrı bir gerçek olmanın önemini taşır. Bu türlü karşılaşmalar, tıpkı bitki dünyasının güzelleşip asilleşmesine yol açan aşı fenomeni ile kıyaslanabilir.

            Büyük düşünürümüz Ziya Gökalp, UNESCO’dan çok daha önce millî kültürün ruhu demek olan özlü gelenekler için şöyle dememiş miydi?: “…Gelenek, başlı başına verimli ve doğurucu olmakla beraber, kendisine aşılanan yabancı yeniliklerde, damarlarındaki besi suyundan feyiz alarak canlanır ve bayağı taklitte olduğu gib çürüyüp düşmez”. Büyük önder Atatürk de, UNESCO’dan yıllarca evvel, sanat geleneklerimizin tabii gelişimine dağinerek, Ziya Gökalp yorumunu şu gerçekle tekrarlamıştı: “…Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir…”. Ata’ya göre, hiçbir sanat olduğu gibi yerinde saymazdı; mutlaka gelişir ve daha da güzelleşirdi; marifet, bu tabii olayı gereği gibi kavrayarak engelleri kaldırmak, olgunlaşma akımını kolaylaştırmaktı. Onun içindir ki, Koca Sinan’la Michelange’ı, gelişme çabasında olan her ulus anlayıp, sevme ve millî kültürüne aşı yapma durumundadır; UNESCO’nun kültür karşılaşmalarındaki tek amacı da budur. Kültürler, sanat gelenekleri, birbirleriyle karşılaşıp etkilendikçe, feyizlenip yeşerirler, toplumları ve insanları birbirlerine sevgiyle, saygıyla yaklaştırırlar. O halde UNESCO’nun milletleri kültür özellikleriyle birbirine tanıtmak, insanlar arasında sevgi yaratarak anlaşmazlıkları azaltmak için, eğitimin, bilimin yanında kültürü üçüncü bir temel ilke olarak ele almış olmasının sebebi kendiliğinden anlaşılıyor.

            UNESCO’nun 20 yıllık hayatı içinde kültür çalışmalarına prensip tanıdığı 6 temel ilkeyi şimdi kısaca gözden geçirelim:

            1) Dünyadaki olağanüstü çabuk gelişimin zorunlu kıldığı yeni ve daha yaygın bir insanseverliğin kuruluşu için gerekli kültür eşitliğini sağlamak ve kültürü yalnız aydınlar arasında bir anlaşma aracı olmaktan kurtarmak.

            2) Millî kültürleri karşılıklı araştırıp değerlendirme amacıyla 10 yıldır ele alınmış olan Doğu-Batı Ana Projesinin ışığı altında, dünyanın bu iki büyük bölgesi arasında binlerce yıldır sürüp giden anlaşmazlığı kaldırmak.

            3) Kültürde, milletlerarası planda işbirliğini ve yeni yaratışları teşvik etmek.

            4) Kültürleri karşılıklı tanımak ve araştırmak.

            5) Kültürleri karşılıklı yaymak.

            6) Milletlerin kültür miraslarını korumak.

            Sayın dinleyenlerim, şimdi de UNESCO’nun bu 6 kültür ilkesine bağlı olarak 20 yıldır uygulamaya başladığı ve kısmen de uygulamış olduğu işlerden en önemlilerini sırayla gözden geçirelim:

            Milletlerarası edebiyat, kültür ve sanat kurumlarıyla işbirliği; çağdaş müzik ve plastik sanat eserlerini, radyolar, televizyonlar, röprodüksiyonlar ve başka araçlarla tanıtma; sanatçılara araştırma bursları verme; geleneksel kültürleri, teknik araçlarla yayma; ulusların kültür miraslarının korunmasıyla ilgili kurumlarla işbirliği (Nübya Anıtları); Telif ve İcra haklarının korunma ve uygulanmasıyla ilgili çalışmalara yardım; dünya sanatlarını karşılıklı tanıtmak için kitap, broşür, renkli röprodüksiyon ve sair araçları hazırlayıp yayma (Türk minyatürleri planşları ve cep kitapları); artistik eğitimi teşvik yolunda çalışmalar; kültür filmlerinin hazırlanıp dağıtılması; dünya edebiyatından seçilmiş eserlerin başka dillere çevrilip yayımlanması çalışmalarına yardım (Türk klasiklerinden Yunus Emre’nin Divan’ı Fransızca olarak, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’u da İngilizce olarak UNESCO yayınları arasında yer almıştır); geri kalmış 10 Asya ülkesi için okuma kitaplarının hazırlanıp bastırılması ve dağıtılması; müzelerin gelişimine, düzenine ve eğitsel gücüne, müzeler için teknik personel yetiştirme çabasına, koleksiyon, arşiv ve dokümantasyonların tertip ve tanzimine yardım; kitaplık ve arşiv çalışmalarında işbirliği; bibliyografya, doküman ve terminoloji çalışmalarına yardım; kültürlerin incelenip tanıtılmasıyla ilgili kurumlarla işbirliği; Doğu-Batı Ana Projesinin gerektirdiği okul araçlarının hazırlanıp dağıtılması; insanlığın bilim ve kültürde gelişip ilerlemesiyle ilgili bir dünya tarihinin yazılması ve bu iş için milletlerarası planda tanınmış uzmanlardan bir komisyon kurularak çalışmalara başlanması.

            Sayın dinleyenlerim, Türkiye de başından beri maddi manevi desteğini UNESCO’dan esirgememiş, eğitim, bilim alanlarında olduğu gibi, kültür alanında da UNESCO’ya yardımcı olmaktan geri kalmamıştır, Çünkü UNESCO prensibini özel bir kanunla onaylamış olan Türkiye (25.5.1946), Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu Sözleşmesinin en başında yer alan Ortak Bildirinin ilk cümlesine candan inanmış olduğunu her vesileyle ispat etmiştir. Bu Bildirinin ilk cümlesi şöyledir: “Harpler, insanların dimağlarında başlar. Barışın savunma siperlerinin de insanların dimağlarında kurulması gereklidir”.

            UNESCO’nun ve UNESCO Türkiye Millî Komisyonu’nun doğuşuna, Hasan Ali Yücel, General Dr. Tevfik Sağlam, Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin gibi, adlarını saygıyla andığım Türk büyüklerinin de millî ve milletlerarası planda emeklerinin geçmiş olduğunu göz önünde tutmamız gerekir. UNESCO’nun bundan sonraki hayatında daha da gelişeceği muhakkaktır; çünkü insanlığın, İkinci Dünya Savaşı gibi görülmemiş bir çöküntüyü arkaya attıktan sonra, UNESCO ilkelerine büyük bir istekle bağlanmış olduğu kanısındayız.

            UNESCO, ulusların ve insanların birbirlerini saygıyla tanımalarının, bilgiyle ve inançla sevmelerinin tek yoludur, sayın dinleyicilerim.