
Ankara Radyosu
1947
Cevad Memduh Altar
Richard Wagner’den sonra müzikte intibacılığa [izlenimciliğe] meyleden sanat dünyası, problemi ve felsefesi olan senfonik yaratmalara bazı memleketlerde son vermek zorunda kalmıştı. Bunun neticesi olarak, Debussy empresyonizmi müzik sanatının her kolunda tesirini göstermeye başladı. Bu arada modern Fransızlar, yalnız empresyonist (intibacı) [izlenimci] ifadenin repertuarını meydana getirmekle kalmadılar, aynı zamanda 19. yüzyıl sonlarına doğru birdenbire gelişmeye başlayan millî çığırlara da önderlik etmiş oldular. Onun içindir ki, sanatta modernizmi, bir bakıma sanatta nasyonalizm [milliyetçilik] şeklinde izah edenler de oldu.
Bugünkü modern müzik hareketlerinin de, son elli yılın fikir cereyanları içinde incelenmesi zaruridir. Bundan maada [başka], müzik sanatı zamanımızda büsbütün şahsileşmiş, çığır ve anane baskısından alabildiğine uzaklaşarak, sırf sanat adamının şahsiyetine bağlı kalmıştır. O halde bugünkü sanatın geçmişi ile hali [şimdiki zamanı] bakımından yapılacak kesin bir araştırma sonunda şöyle bir neticeye varılacağı tabiidir: Modern sanat hareketlerinin başlangıcına kadar insan topluluğuna hükmeden yaratma esprisi, sırf tarih yazarlığı (müverrihlik) ile mukayese edilebilir; modern sanat hareketleri ise, yalnız ve yalnız sübjektif görüşlerin muhassalasıdır [sonucudur, bileşkesidir]; bu her iki kutbu da ancak müverrihlikle muharrirlik [yazarlık] arasındaki farkla kıyaslayarak kesin bir formüle ulaşmak mümkündür.
20. yüzyıl sanat anlayışını karakterize eden empresyonist yaratıcılığın varlığıyla ilgilenmek, Strauss sanatında devam eden Wagner Romantizmi’nin inkâr edilmesini icap ettirmeyeceğine göre, bugün tamamen “şahsi üslûplar” şeklinde izah edilmesi gereken modern sanatın yanında, Richard Strauss yaratmalarında tecelli eden [ortaya çıkan] ve empresyonizme tezat teşkil eden programlı ve problemli bir modernizmi kabul etmek hata sayılmaz.
Richard Strauss modernizmi ile Debussy Modernizminin en verimli devreleri 1880-1920 yılları arasına tesadüf eder. Richard Strauss’ın aynı zamanda iki ayrı istikametin temsilcisi olduğunu da unutmamak lazım gelir. Bu itibarla, Wagner inkılabını halen yalnız başına ve daha yeni bir teknikle temadi [devam] ettiren Richard Strauss, ifade bakımından tamamen Romantiktir; muhteva [içerik] bakımından ise kuvvetli bir entelektüalizmi temsil eder. Richard Strauss aynı zamanda idealizm ile realizmi de sanatında bir bütün olarak kullanmıştır. Diğer taraftan sanatkârın çeşitli üslûpları da büyük bir maharetle bir arada kullanabildiği muhakkaktır.
Strauss, sanatında şahsiyetini açıklamak için daima orkestradan faydalanmayı tercih etmiştir. Basılmamış oda müziği eserleriyle şarkılarını, bazı orkestra yaratmalarını, hattâ basılmış 15 operayı için alan ilk yaratma devresinden sonra, sanatkârın hayatında alabildiğine verimli bir gelişme devresi başlamıştır. Strauss bu yeni devre içinde daha ziyade muayyen bir programı olan tasvirî müzik üslûbuna meyletmiştir. Hayatının bu ikinci dönüm noktasıyla Orta Avrupa’da Romantizmi tek başına temsil etmiş olan sanatkâr, evvela Liszt ile meydana gelen, sonra Berlioz’un ve Wagner’in elinde kemale ermiş olan senfonik şiiri, gerek şekil, gerek muhteva bakımından büsbütün olgunlaştırmıştır. Eserlerinde kuvvetli lirizme de yer veren Strauss’da, günün birinde tamamen enstrümantal bir dram üslûbu baş göstermiştir. Her türlü problemi ve felsefesiyle daima insanoğluna yönelmiş olan sanatkârın eserlerine her şeyden önce kuvvetli bir mizah hakim olmuştur.
Richard Strauss, 11 Haziran 1864’te Münih’te dünyaya geldi. Müziğe olan kabiliyetine pek küçük yaşlarda muhitini hayran bırakmış olan sanatkâr, altı yaşında iken eser yazıyordu. Strauss, lise ve üniversite tahsilini Münih’te bitirdikten sonra, Berlin ve Frankfurt gibi devrin önemli sanat merkezlerinde büyük başarılar sağlamış ve 1885 yılında Meiningen şehri müzik direktörlüğüne tayin edilmişti. 1886 yılında Münih operasının üçüncü orkestra şefliğine getirilen genç sanatkâr, 1889-1894 yıllarında da Weimar orkestrası şefliğini üzerine almış oldu.
Richard Strauss, 1894 yılından 1898 yılına kadar tekrar Münih’te görülür. 1898 yılından sonra devamlı olarak konser turnelerine başlayan sanatkâr, bir müddet sonra Berlin saray orkestrasına tayin edilir; sanatkârın bu yılı takip eden çalışmaları ise 1919 yılına kadar gene Berlin’de, opera genel müzik direktörlüğü ve kompozisyon profesörlüğüne inhisar eder. Bu tarihten sonra sanatkâr için daha canlı bir meslek hayatı başlamıştır. Nitekim Strauss, 1919 yılında Viyana Devlet Operası direktörlüğüne tayin edilmiş ve 1924 yılından beri de resmî memuriyete intisap etmemiş olan sanatkâr, 1939 yılına kadar Avrupa’da ve Amerika’da yaptığı turnelerde, sırf kendi eserlerinin dirijörü [yöneticisi] olarak sevilmiş ve başta taşınmıştır.
Richard Strauss’ın sanatta orijinalliği, hayatının ikinci yaratma devresinde meydana getirdiği eserlerle başlar ve bunların arasında bilhassa “Macbeth”, “Don Juan”, “Ölüm ve Tenasüh”, “Till Eulenspiegel” ve “İşte Zerdüst söze başladı” adlı büyük çaptaki senfonik şiirler bilhassa ön planı işgal eder.
(Richard Strauss: Till Eulenspiegel) 8 dk.
Richard Strauss’ın filozof Nietzsche’nin meşhur eserinden mülhem olarak [esinlenerek] yazdığı “İşte Zerdüşst söze başladı” adlı senfonik şiire gelince: Bilhassa bu büyük eser, zamanında uzun tartışmalara da yol açmıştır. Onun içindir ki, bu senfonik şiiri Nietzsche felsefesinin müzikle ifadesi sanmak hata olur. Bu eser, büyük filozofun Zerdüşt’ünden elde edilen bir anlayışın müzikal muhassalasıdır [sonucudur]. Esasen öteden beri felsefenin müzikle ifade edilemeyeceği konusuna lüzumsuz yere takılıp kalanlar, yalnız bu eşsiz yaratmayı değil, aynı zamanda Nietzsche’yi de anlayamamış olduklarını açıklamaktan daha ileri gidememişlerdir. Bu itibarla, tıpkı “Faust” gibi felsefi bir eser olan “Zerdüşt”, hiçbir vakit felsefi bir sistem de değildir. Nitekim Nietzsche, Zerdüşt’te edebî bir üslûp içinde ifade etmek istediği şeyleri, sonradan bir metoda, bir sisteme de bağlamak istemiştir. Fakat filozofun hastalığı ve ölümü, ileride ne dereceye kadar gerçekleştirilebileceği kestirilemeyen bu yolda bir düşüncenin sistemleşmesini büsbütün önlemiştir. O halde Nietzsche’nin yazdığı Zerdüşt, her şeyden önce felsefi ve edebî bir yaratma olduğuna göre, Strauss’ın bu yaratmadan edindiği ilhamla meydana gelen eser de tamamen bir senfonik şiirdir; yani müzik sanatında tasvire meyleden mutlak bir anlayışın ifadesidir. Burada insanın, Nietzsche’nin tasavvur ettiği insanüstü varlık oluncaya kadar geçirdiği safhaları, Strauss sanat yoluyla de idealize etmek istemiştir.
(Richard Strauss: Heldenleben, 1. plak) 8 dk.
Richard Strauss, bütün senfonik şiirlerinde Richard Wagner’in hatırlatıcı motif (Leitmotif) prensibinden faydalanarak, vakaları, şahısları, psikolojik anları bazı karakteristik motiflerin hatırlatma kapasitesine terk etmiş ve operalarında da bu sisteme bağlanmış, böylelikle Wagner’e has bir tarzın daha modern bir anlayışla zamanımıza kadar gelmesini mucip olmuştur. Esasen felsefe ve problem nevinden özelliklere alabildiğine yüz çevirip, tabiatın yahut da bir ânın intibaını [izlenimini], akan bir irtical [doğaçlama] üslûbu içinde karakterize eden Debussy modernizmi ile Strauss modernizmi arasındaki fark, kendini tamamen bu noktada gösterir. O halde Richard Strauss, sanatında daha çok entelektüalizmin modern bir temsilcisidir; Claude Debussy ise sanatında empresyonisttir; yani eserlerinde renk yolu ile ifadeyi sağlayan ve daha çok dış dünyaya yönelen bir ses ressamıdır.
(Richard Strauss: Heldenleben, 2. plak) 8 dk.
(Claude Debussy: Deniz, 1. plak) 8 dk.
Richard Strauss’ın 1894 yılında ilk olarak kompoze ettiği “Guntrani” adlı eser, dinleyicilere tamamen Wagner’i hatırlatır. Bununla beraber sanatkârın daha sonraki operaları, Strauss sanatındaki bağımsızlığı müjdelemektedir. Opera sanatında hakiki Strauss üslûbu, 1905 yılında meydana gelen “Salome” adlı operası ile başlar. Bundan sonra yapılmış olan “Elektra” operası ise, Strauss’ın devamlı bir yükselme yolunda ulaştığı son merhaleye işaret eder. Sanatkârın “Rosenkavalier” adlı operasına gelince: Bu büyük eser de Strauss’ın sanatında tekrar sadeliğe dönüşünün ifadesidir. Burada tamamen klasik bir şekil içinde gelişen eser, sanatkârın romantik bir hava içinde hakiki ifadelerini elde etmiş olan senfonik şiirlerine tam bir tezat teşkil etmektedir.
(Richard Strauss: Rosenkavalier (İtalyan Serenadı) 3 dk.
Strauss’ın bilhassa bu eserinde elde etmeye muvaffak olduğu sadelik, sanatkârın 1912’de yazdığı “Ariadne Naxos’da” adlı eserin daha ileri bir olgunlukta meydana gelmesini sağlamıştır. 15. yüzyıl İtalyan Rönesans’ını hatırlatan bu yüksek eser, sanatkârın “Bourgeois Gentilhomme” adlı süiti ile yakından ilgilidir. Büyük Fransız edibi Moliére’den mülhem olan bu eserde, birdenbire kibarlığa özenen Mösyö Jourdain’in saflığını tam olarak göstermek maksadıyla olacak ki, Strauss “Ariadne Naxos’da” adlı eserini “Bourgeois Gentilhomme”un içinde geçen bir Epilog (ek kısım) halinde yazmıştır. Bu suretle bir nevi oyun içinde oyun janrı meydana gelmiştir. Hele son perdede davetlilere ziyafet veren kibarlık budalası Mösyö Jourdain, sevdiği Markizin şerefine evinde ayrıca tiyatro oynatmak ister; ve sırf bu temsili temin edebilmek içindir ki, evinde “Ariadne” operasını sahneye koydurur Fakat çok ağır ve acıklı olan bu operanın davetlileri fazla kederlendireceğini göz önünde tutan Mösyö Jourdain, bu eserin komik bir opera olan “Zerbinette” ile karıştırılarak irticalen oynanmasında beis görmez. Ne yazık ki, bu gülünç tertibi takip eden bir sürü sahneden sonra, kibarlığına artık tamamen inanmış olan Mösyö Jourdain, sevdiği Markizin bir Kontla kaçtığını görür; fakat selameti bu feci hadiseye gene göz yummakta bulur.
Richard Strauss bu harikulade eserden sonra daha önemli sahne eserleri ile şarkılar ve korolar meydana getirmiştir. Hattâ bir müddet sonra kendine geniş bir dünya şöhreti de sağlamaya muvaffak olan sanatkâra Heidelberg Üniversitesi tarafından fahri doktor unvanı tevcih edilmiştir.
Richard Strauss’ın “Bourgeois Gentilhomme” adını taşıyan orkestra süitine gelince: Moliére’in meşhur komedisinden mülhem olarak yazılıp “Ariadne Naxos’da” adlı eserin içine katılmış olan üç perdelik bu komedi, bir müddet sonra “Ariadne”den tamamen ayrı olarak ve fevkalade cazip rakslarla [danslarla] da takviye edilerek yeniden bestelenmiştir ki, bu rakslar aynı adı taşıyan bir süit olarak yazılmıştır. Nitekim Strauss, bilhassa bu rakslarla, kibarlık budalası Mösyö Jourdain’in etrafını alan dalkavukları karakterize etmek istemiş, böylece esere müzik bakımından da güzellik vermiştir. Strauss’ın bu meşhur eseri, birinci perde uvertürünün arkasından sıra ile şu kısımları içine almaktadır: Menuet, eskrim hocası; terzilerin sahneye çıkışları ve raksları; Lully’nin menüesi; Courante; ikinci perde uvertürü; Intermezzo; Kleonte’nin sahneye çıkışı; Ziyafet ve aşçı yamağının dansı.
Bugün artık 83’üncü yaşını idrak etmiş olan Richard Strauss, muhakkak ki zamanımızda Modern Romantizm diye de vasıflandırılması mümkün olan bir sanatın biricik temsilcisidir. Strauss, hayatı boyunca mutlak bir ifadeye bağlı kalmış ve bütün yaratmalarında çok ince bir mizahın üstadı olarak sevilmiştir.
Ankara, 18.9.1947