Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

RADYO

Ankara Radyosu
13.X.1956, Pazar
Saat: 9.45 – 10.45

Konuşma: 20 dk.
Müzik: 40 dk.
Yekûn: 60 dk.

(Radyo Dergisi’ne verildi:
18.III.1957)

ODA MÜZİĞİ

(Yaylı Sazlar Kuvarteti)

            Sayın dinleyenlerim, bazı müzik eserlerinin ev, oda, salon gibi, mimarlık sanatının çeşitli mekân adlarıyla vasıflandırılmaları karşısında, bu tip yaratmaların, muayyen [belirli] ölçüdeki mekânlar için yazılmış olmaları lazım gelmeyeceğini herkes bilir. Ancak, eğlence yerlerinde, yemek yerken, sohbet ederken dinlediğimiz müzik nevi olan “salon müziği”nin, eski devirlerde “ev müziği” diye adlandırılması keyfiyeti, bu çeşit müziklerin mutlaka bir evin veya bir salonun içinde çalınmaları için yazılmış olduklarını değil de, hafif ve eğlendirici mahiyette yazılmış olmaları lazım geleceğini açıklamaktadır. Aksi takdirde, mimarlık sanatından alınmış adlarla vasıflandırılan bu gibi eserlerin taşıdıkları mekân adlarının, önem ve büyüklük derecelerine göre literatürde yer almaları icap edecektir ki, bunların arasında en hafif ve önemsizinin şüphesiz Oda Müziği, biraz daha önemlisinin Salon Müziği, en mükemmel ve yükseğinin de –eski adıyla– Ev Müziği olması lazım gelecektir. Halbuki 16. 17 ve 18. yüzyıllarda kullanılan dans müziğine, daha çok aileler arasında çalındığı için, eğlendirici mahiyette bir müzik olduğunu açıklamak üzere, gene aynı yüzyıllarda “Ev Müziği” adı verilmişti. Bu çeşit müzik, daha sonraları, Salon Orkestrası Müziği diye anılan, bugünün eğlence müziğine istihale etmiştir [dönüşmüştür].

            Oda Müziği’ne gelince: Sanat müziğinin en ciddi ve en asil bir nevi olan bu çeşit müzik de, taşıdığı mekân adıyla kayıtlı olmaksızın, 18. yüzyılda daha çok saraylarda, kapalı ve özel toplantılarda çalınan bir müzik şekli olduğu için “Oda müziği” diye adlandırılmıştır. Hattâ bu nevi eserler, 19. yüzyılla beraber umumileşip konser salonuna girmiş olmalarına rağmen, gene eski adlarına, yani “oda müziği”ne bağlı kalmışlardır.

            Görülüyor ki, müzik nevilerine verilen “oda, salon, ev” ev şeklindeki mimari adlar, bugün artık eserlerin derece sırasıyla çalınacakları yerleri değil, sadece estetik ve şekil muhtevalarını [içeriklerini] açıklayan vasıflar halinde kullanılmaktadır. Bu böyle olunca, bağımsız bir edebiyatı olmayan, genel müzik edebiyatının çeşitli kollarından alınıp, orijinallikleri ihlal edilerek, daha küçük birliklere yeniden tertip edilmeleriyle elde edilebilen “aranjman” eserlerinin, sırf eğlenmek ve neşelenmek için, salon orkestralarından dinlenmelerine karşılık, zengin ve orijinal edebiyatı ile, ancak konser salonunda dinlenebilen enstrümantal Oda Müziği, amatörlüğe hiç de tahammülü olmayan ciddi bir sanat nevidir [türüdür].

            Genel olarak “oda müziği” diye adlandırılan türlü yaratmalar, aynı zamanda bünyelerine katılan sazların adet ve cinsleri bakımından da çeşitli kollara ayrılırlar. O halde, tek olarak veya iki sazla çalınan sonatlardan, oda orkestrasına kadar sıralanan müzik nevileri (yani düo, triyo, kuvatüor, kuvintet, sekstet, septet, oktet ve nonet) hep oda müziği grubuna giren ciddi sonat nevilerinden sayılırlar. Oda müziği nevilerinin hepsine birden tatbik edilen sanat şekli ise, senfonilere ve sonatlara tatbik edilen şekillerin aynıdır. Yani hangi nevi oda müziği olursa olsun, tıpkı senfoni ve sonatlarda olduğu gibi, onun da sırf tempo terimleriyle adlandırılan 3-4 ayrı kısmı vardır. Kısımların her birine tatbik edilen sanat şekli, sonat ve senfonilerdeki münferit kısımlara tatbik edilen şekillerin aynıdır.

            Bünyesine katılan sazların azlığı yüzünden, amatörlükle değil de ancak usta bir çalıcılıkla teknik ve estetik bünyesini tam olarak açıklayabilen Oda Müziği nevileri arasında en çok sevilen, en çok makbul tutulan tarz, şüphesiz Yaylı Sazlar Kuvartetidir. Oda Müziği çeşitleri içinde çok zengin bir literatürü olan Yaylı Sazlar Kuvarteti, birinci ve ikinci kemanlar ile viyola ve viyolonselden mürekkep [oluşan] bir birliktir. Görülüyor ki, bu çeşit bir kuvartete katılan sazlar, aynı ailenin çocukları olmaları bakımından da gerekli tecanüsü [türdeşliği] sağlamaktadırlar. Bu takdirde, esere hakim olan renk, bir tek rengin çeşitli nüanslarından başka bir şey değildir. Gerek kemiyeti [sayısı] gerek keyfiyet [durumu, mahiyeti] bakımından, bu derece mahdut [sınırlı] kadro ve imkânla meydana gelmiş bir birlikle, bestecinin ve icracının, beklenen ifade seviyesine ulaşması kolay bir iş değildir. İşte onun için, Oda Müziği sanatının amatör işçiliğe tahammülü yoktur.

            (Haydn: Kuvartet, op. 64, No.5, re-majör, I. kısım)              5 dk.

            Diğer taraftan, böyle mahdut bir kadro ile, alabildiğine yüksek bir ifade imkânının sağlanabilmesi sebebine gelince: 15. yüzyıldan beri, ses müziği ve âlet müziği alanında gittikçe ön planda yer almış olan dört sesli veya dört partili eserler, bünyelerinin sadeliği bakımından olduğu kadar, uygulamada sağlanan kolaylık ve vuzuh bakımlarından da yaylı sazlar kuvartetine, oda müziğinin diğer nevileri yanında, müstesna bir durum vermiştir. Onun içindir ki, 15. hattâ 16. yüzyılların üstat eserleri, daha çok dört sesli kompozisyonlar halinde meydana getirilmişlerdir. Müzik sanatında 1750 yılında baş gösteren ve daha önceki değişikliklerle kıyaslanamayacak kadar önemli olan üslûp inkılabı, bütün yaratmalarda sübjektif ifadeye yer vermiş, bu arada Fuga tarzındaki eserlerden vazgeçilip, partilerden bazılarını ön plana almak suretiyle meydana getirilen eserler, yaylı sazlar kuvartetinin doğmasını kolaylaştıracak zemini hazırlamıştır. Bu hal, 1800 yıllarına doğru daha çok birinci kemana virtüozluk imkânları veren “quatuor brillant” tarzının meydana gelmesini mucip olmuştur. Fakat bu durum da çok sürmemiş, partiler arasında fark gözetmemek ve icabına göre her âlete ön planda yer vermek üzere, daha çok Beethovenvari diye vasıflandırılabileceğimiz yepyeni bir kuvartet üslûbunun meydana gelmesi sağlanmıştır. Hakikatte modern estetiğin icap ettirdiği asıl kuvartet edebiyatının, üç yaylı saz refakatinde yalnız birinci kemanı ön plana alan “quatuor brillant”lardan değil de, her sazın kendine mahsus benliğini tanımak, her saza yerine göre ön planda konuşma fırsatını vermek üzere yaratılmış eserlerden meydana geleceği muhakkaktı.

            (Mozart: Kuvartet, si-majör, I. kısım)                                    7 dk.

            Fakat bu tip kuvartetleri müzik meraklılarına tanıtma ve sevdirme, sanıldığı gibi kolay olmadı. Bir kere herkes “quatuor brillant”da birinci kemanın ön planda yer almasına alışmıştı. Sonra, sazlar arasında müsavatı [eşitliği] sağlayan, yaylı sazlar kuvarteti literatürüne hayatının son yıllarında fazla önem vermiş olan Beethoven’e, müzik sanatına bu alanda getirdiği yeniliklerle, zamanın sanat meraklılarını kolayca ısındırmaya da imkân yoktu. Nitekim de öyle oldu. 1804-1805 yıllarında, kuvatüor müziğinin, özel toplantılardan geniş muhitlere ve konser salonlarına çıkarılabilmesi yolunda en çok Viyana’da sarf edilen gayret, başlangıçta boşa gitmiş, ancak Beethoven’in ölümünden dört yıl sonra (1831’de) tanınmaya başlayan ”Müller Kardeşler Kuvatüoru” sayesinde, gerek yaylı sazlar kuvatüoru literatürünün, gerek Beethoven’in son oda müziği eserlerinin, Avusturya hudutları dışında tanınıp sevilmesi imkânları yavaş yavaş elde edilebilmiştir. Bu arada, çok ihtiyatlı davranan Müller Kardeşler, oda müziği turnelerinde, devrin zevkine oldukça ağır gelen Beethoven Kuvartetlerinin yalnız bir kısmını programlarındaki diğer eserler arasında çalmışlar, geniş ve uzun ifadeli pasajlara malik olmasından dolayı virtüozluğa kısmen müsait görünen, Schubert’in Re-mninör ve Sol-majör kuvartetlerini sık sık çalmak suretiyle, müzik severleri sanatın bu asil şekline yaklaştırma imkânlarını sağlamışlardır.

            (Schubert: Kuvartet, Re-minör, I. kısım)                               10 dk.

            Bununla beraber, gene Müller Kardeşler, daha ziyade özel toplantılarda, ender olarak da genel salonlarda, Beethoven’in bilhassa Op.95’ten itibaren meydana getirmiş olduğu kuvartetleri dinletmek hususunda her türlü fedakârlığı göze almışlar, hattâ zamanla bu işte muvaffak da olmuşlardı. Diğer taraftan, devrin ileri gelen bediiyatçıları [estetikçileri] bile, ideal kuvartet konusunda uluorta söz söylemekte birbirleriyle âdeta rekabete girişmişlerdi. Bu arada, tanınmış bir bediiyatçı olan Hanslich, Müller Kardeşler Yaylı Sazlar Kuvartetinden Beethoven müziği dinledikten sonra, şu yanlış görüşe saplanmaktan kendini alamamıştı: “Fakat bu müzisyenler kuvartet çalarlarken, aynı zamanda birer parlak solist olduklarını unutuyorlardı, veya çaldıkları eserler, onlara bu yoldaki varlıklarını unutturuyordu, böylece sanatları sırf bestecinin arzusunu tatmine yarıyordu”. Beddiyatçısı bu yolda düşünen bir devrin, sanat severine hakiki yaylı sazlar kuvartetini anlatmak ne güç bir şeydi. Onun için, Müller Kardeşler Kuvartetinin, Beethoven’in Op.95 kuvatüorunu çalma ve dinletme hususunda sarf ettiği gayret, tasavvur edilemeyecek kadar önemlidir.

            (Beethoven: Kuvartet, op.95, I. Kısım)                                  7 dk.
            (Op. 18, No.1, I. Kısım)
            [Op.95 olmadığı için Op.18 dinletildi!]

            Kısaca, geçen yüzyılın Müller Kardeşler Kuvarteti gibi gayretli bir sanat kurulunun devamlı çalışması sayesinde, ciddi müzik repertuvarında en ön planı almış olan oda müziği eserleri ve bilhassa yaylı sazlar kuvarteti literatürü, zamanla daha başka kuvartet birliklerinin de meydana gelmesine önayak oldu.

            Kendi alanlarından hiçbir vakit dışarı çıkmamış olan oda müziği icracılarının uzun emeklerle meydana getirdikleri kuvartet kurulları, çok kere birinci viyolonistin adıyla adlandırıldılar ve bu adlarla sanat tarihine mal oldular. Nitekim son yüzyılın müzik çalışmalarında isimleri işitilen kuvartetler içinde, Rasumowsky Kuvarteti, Müller Kardeşler Kuvarteti, Dancla, Joachim, Bohemya, Capet, Klingler, Flonzaley, Rosé, Busch, Gewandhaus, Schachtebeck, Sevcik ve Dresden kuvartetleri, dünyanın her yerinde sevilen ve sayılan sanat kuruları olarak tanınmışlardı.

            Kuvartet sanatında gene Beethoven ile başlayan sübjektif ifade meselesine gelince: Bu tip eserlerin, tasvirî müzik dışındaki mutlak sanat nevileri arasında yer almalarına rağmen, şekil bakımından benzerleri olan bazı sonatlarla senfonilerde olduğu gibi, bestecinin poetik ve felsefi görüşlerine tercüman oldukları da vakidir [gerçektir, görülmüştür]. Mesela Beethoven, Op.59 2 numaralı Mi-minör kuvatüorunu yazarken, bu eserin Adagio kısmında: “yıldızlı bir göğü ve kâinatın ahengini düşünmekte olduğunu” söylemiştir. Onun için, insan bu eserin Adagio kısmını dinlerken, mustarip Beethoven’in, bütün acıları dindiren yıldızlı bir göğün altında dolaştığını görür gibi olur. Hattâ büyük sanatçının, geceleri gökyüzünü uzun uzun seyre daldığından, hemen her biyografide bahsedilmektedir. Metrukatı arasında ele geçen astronomi kitapları, onun, bu çözülmesi imkânsız problem karşısındaki hayranlığını açıklamaz mı?

            Biraz da tanınmış Beethoven biyografı Thomas San Galli’nin Mi-minör kuvartet hakkındaki görüşlerini inceleyelim. San Galli, bu eserin Adagio kısmı için şöyle demektedir: “Büyük sanantçının, Mi-minör yaylı sazlar kuvartetinin Adagio kısmı, melodik dokusu hiçbir yerde kesintiye uğramadan, büyük kavisler ve uzun pasajlar halinde yaratılmanın sırrına ermiş bir eserdir. Gene bu seriden olan Op.59 Fa-majör kuvartetin Adagio kısmına derinliğine hükmeden duygu muhtevası, Mi-minör kuvartetinin Adagio kısmında ön planı genişliğine işgal etmektedir. Burada hep aynı görüş ve anlayış havası içinde gelişmeye devam eden yaratma ruhu, alabildiğine yükselip, geniş bir kavis haline inkılap eden [dönüşen, gelişen] “triola” figürleri üstünde seyrini tamamlar. Eninde sonunda, gene arza dönülür; gene aynı kubbenin altındaki toprakta özlenen huzura kavuşulur”.

            (Beethoven: Kuvartet, Op.59. No.2, II. kısım, Molto adagio)           12 dk.