
(Orkestra dergisi, Mart 1988, Sayı: 175)
Orkestra dergisinin 25. yılını da başarıyla idrak etmesi, ne kadar sevindirici bir kültür olayı. Onun içindir ki bu şerefli hizmeti çeyrek yüzyıl sabır ve istekle yürütmüş olan değerli yönetmen ve yazarlara gönülden tebriklerimi sunarak söze başlıyorum.
Bu dergiyi lütfedip bana da gönderiyorlar; ne kadar teşekkür etsem azdır. Yazıları dikkatle okuyorum, çok şey öğreniyorum. Kısacası, çağdaş müzik kültürüne bilinçle yönelen bu derginin savunduğu düşünce ve ilkelerden çok değerli ve ilginç görüşler yansıyor. Gönül istiyor ki dergimiz, hacim bakımından Batıdaki benzerlerine biraz daha yaklaşsın, yazı ve resimlerini arttırsın, uluslararası müzik dünyasına biraz daha kapı, pencere açabilsin.
Orkestra dergisi de -uygar ülkelerdeki benzerleri gibi- ulusal çoksesli sanat müziğimizin oluşum ve gelişimine yardımcı olma bakımından kendine düşen hizmeti eksiksiz yapabilme idealinden ödün vermemek zorunda olduğu kadar, dünyadaki müzik hareketlerinin eriştiği aşamaları okurlarına gereği gibi yaklaştırıp tanıtma görevini de eksiksiz yükümlenmiş olmalıdır.
Bizim ulusal sanat müziğimiz de, öteki ulusal müzikler gibi, bölünmez bir bütündür. Bu müziğin de -doğal olarak- dünü, bugünü, yarını vardır ve daha uzaklara bakan gelecekleri de olacaktır. İşte bütün bu etaplar, güzel sanatların olduğu kadar, müzik sanatının da zaman içinde, estetikve teknik doğrultularda meydana gelen gelişim süreçlerinin oluşturduğu kronolojik değişim dönemleridir, çünkü güzel sanatların hiçbiri ve müzik sanatı da, geçmişte olduğu gibi kalmamıştır ve kalamaz da. Onu, geçmişinde olduğu gibi yaşatmaya zorlamak, geçmişte yaşamaya ısrarla devam etmek anlamına gelir. Gerçek ise, tüm sanatlara, ulusal özellikleri koruyarak, çağın teknik ve estetik gereklerine uygun bir yenilenmeyi kazandırabilmedeki üstünlüktedir.
Müzik sanatının, yaşadığı çağın, yerel olduğu kadar evrensel özelliklerini de benimsemesinin zorunlu olduğuna önemle işaret eden Atatürk, bu nazik ilkeyi tüm açıklığı ile ortaya koymuş ve şöyle demiştir: “…Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce, son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu güzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini aşabilir…”. Ata’nın, dünyaca tanınmış hiçbir devlet büyüğünün anı ve düşüncelerinde rastlamadığım bu eşsiz görüşünde işaret buyurdukları gibi, “ulusal duygu, deyiş ve söyleyişleri, bir gün önce, genel son musiki kurallarına göre işlemek” idealini özümseyen sözleriyle belirtmiş oldukları temel-ilke, çağdaş bilimin uluslararası nitelikteki ortak tekniğini çok iyi bilerek, kendi müziğimizi çağdaşlaştıracak çokseslilik yöntemlerini saptayıp değerlendirmemizi, yani kendi senfonilerimizi, operalarımız ile balelerimizi, konçertolarımızı, orkestralı, korolu ve solo ses partilerini içeren büyük boyutlu eserlerimizi, eşlikli ve eşliksiz “a capella” korolarımızı yazmamızı ve böylesine bir reformun evrensel literatürünü meydana getirmemizi gerektirmektedir. Bu tür eserler, Atatürk’ün müzik reformlarına yön verdiği günlerden bu yana, akademik öğrenimlerini yurt dışında ve yurt içindeki Devlet Konservatuvarlarında başarıyla tamamlamış öncü bestecilerimiz ile, onların yetiştirdikleri genç kuşak bestecileri tarafından esasen yazılmış ve yazılmaktadır da. Kaldı ki bu doğrultuda oluşan icracı sanatçılarımız, Devlet Senfoni Orkestralarımız, yurt dışında düzenlenen turnelerde de, hem ulusal-çağdaş Türk sanat-müziği eserlerini, hem de ziyaret ettikleri yabancı ülkelerin sanat müziklerini büyük başarıyla icra ederek, hayranlıkla alkışlanmışlardır. İşte Atatürk’ün kültür reformlarıyla yenilenen çağdaş sanat dünyamızın kıvanç verici görünümü!
Şu gerçeği de kesinlikle bilmemiz gerekir ki, monodik-modal, yani teksesli klasik sanat musikimizin makamlarına dayalı eski üstat eserleri, geleneksel musikimizde değişmezlik vasfını kazanmış zengin bir literatürün ürünleridirler. Belgesel değerleri bakımından da büyük önem taşıyan bu eserler, çoksesli teknikle ilham kaynağı olma özelliklerini daime koruyacaklardır ve çağdaş bestecilerimiz, eserlerinde bu hususa da önemle yer vermektedirler. Bütün bu çalışmalarda, uluslararası planda uygulanması gereken temel-ilke, gerek yazıda, gerek icrada, sadece tampere ve normalize âletleri ve tekniği kullanmanın zorunlu olduğu prensibidir; ve çoksesli eserlerimizde yerel karakter, geleneksel musikimizden esinlenerek alınacak ya da oluşturulacak tema, motif ve pasaj türünden anlatım unsurlarının, çağdaş kompozisyon bilim ve tekniğine göre işlenmeleriyle elde edilmektedir.
Orkestra dergisinin, Atatürk’ün işaret buyurdukları çoksesli çağdaş Türk sanat-müziğinin oluşum ve gelişimine katkıda bulunma umut ve inancıyla çaba harcadığı açıkça ortadadır; ve dergi bu gayreti, yirmi beş yıldır aşkla, şevkle, sabırla sürdürmüş, -tüm tevazuuna rağmen- üstün bir yayın organı olduğunu kanıtlamaktan geri kalmamıştır. Onun için bu derginin yayımlanmasına emekleri geçenlere, hattâ yazıları eleştirenlere, eleştirileri canla başla yanıtlayanlara, bana da çok şey öğrettikleri için, mesleğin en yaşlı emektarı olarak teşekkürlerimi sunarken, bu güzel derginin biraz daha gelişme yolunda ilgi ve yardımdan yoksun kalmamasına burada özellikle değinmek istiyorum. Hele zamanımızda “marifet” sadece iltifatla yetinmiyor, maddi ve manevi ilgi de bekliyor; ve bu böyle olmayınca da ulusal ve evrensel kültürlerin yerine göre ortak-sentezini oluşturabilme idealini, yalnızca “imkânsızlık” önlemeye yetiyor.
Her şeye rağmen, karamsar olmamanın da çözüme ve başarıya giden yol olduğunu gözden uzak tutmamak gerek!
Cevad Memduh Altar
(Gayrettepe, 23 Şubat 1988)