Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

Barış gazetesi
Ankara, 7 Aralık 1974

CHİCAGO’DA
ULUSLARARASI
IV. VERDİ KONGRESİ

Cevad Memduh Altar

            Siyasal bunalımların dünyamızı tüm ağırlığıyla etkilediği şu günlerde, 19. yüzyılın büyük İtalyan bestecisi Giuseppe Verdi (1813-1901) için, geçen Eylül ayında Chicago’da uluslararası bir Kongre düzenlenmişti. Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü (Instituto di Studi Verdiani) tarafından, şimdiye kadar İtalya’nın çeşitli kültür merkezlerinde üç kez uygulanmış olan uluslararası Verdi Kongresinin böyle birdenbire Chicago’ya kadar kaydırılmış olması, ilk bakışta biraz garip görünüyor. Hattâ geçen Mayıs ayında Parma’da bulunduğum sıralarda, Verdi Enstitüsü Direktörü Maestro Mario Medici’nin aşağı yukarı on bin kilometre uzaktaki Avrupa ötesi bir kentte düzenlemeye çalıştığı Verdi Kongresi için son yıllarda insanüstü bir güç harcamakta olduğunu yakından görmüş ve bu olağanüstü cesarete hayret etmiştim. M. Medici’yi Kongrenin hazırlık çalışmalarından çok, İtalya’nın da bugün içinde bulunduğu politik bunalımın yorduğu, -kendisinin hiçbir şey söylememiş olmasına rağmen- açıkça görülüyordu. Ne var ki, Verdi Enstitüsü’nün Kongre hazırlıkları başarıyla sonuçlanmış ve davetli olarak katıldığım Uluslararası IV. Verdi Kongresi’ne Chicago’da bir araya gelen 50 kadar kongresistin sunduğu bildiriler, dünya müzik literatürünü Verdi ve sanatı ile ilgili çeşitli araştırma ve buluşlarla geniş ölçüde zenginleştirmiştir.

            Amerika’da uygulanış

            Uluslararası IV. Verdi Kongresi’nin Amerika’da uygulanmış olmasının nedenine gelince: Chicago’daki lirik opera kurulalı tam 20 yıl olmuş; bu güçlü sahnenin oluşumunu kişisel bağışlarıyla gerçekleştiren Chicago’lular, kuruluşun 20. yılını uluslararası planda kutlamak istemişler. Amerika’da bütün gücüyle duyulan politik bunalım, bu isteği önleyememiş; Kongrenin gerektirdiği bütün harcamaları, lirik operanın kuruluşuna emeği geçen varlıklı bir iş adamı, olduğu gibi üstüne almış. Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü’nden, IV. Kongrenin Chicago’da düzenlenmesi rica edilmiş ve Enstitü bu öneriyi memnuniyetle kabul etmiş…

            Görülüyor ki, böylece hem Chicago Operasının 20. kuruluş yıldönümünün, Verdi’nin Simon Boccanegra operasının olağanüstü güçteki bir sanatçı topluluğu ile oynanarak kutlanmasına, hem de Uluslararası IV. Verdi Kongresi’nin Chicago’da düzenlenmesine olanak sağlanmış oldu.

            Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü’nden bu yılın başında bir mektup almış ve 18-25 Eylül tarihleri arasında Chicago’da yapılacak Uluslararası IV. Verdi Kongresi’ne, Türkiye ile ilişkili bir bildiri sunarak katılmam istenmişti. Verdi ve eserlerinin Türkiye’de öteden beri benimsenmiş olduğu, hattâ Devlet Operasının oyun programlarında vakit vakit yer alan Verdi yaratılarının müzikseverlerimizce zevkle izlendiği bir gerçektir. Fakat Chicago Kongresine sunacağım bildiri için daha başka şeyleri araştırıp bulmam gerekiyordu. Verdi ve sanatı ilk olarak hangi tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu Türkiye’sinde tanınmaya başlanmıştı? Verdi’nin İstanbul’da ilk olarak hangi eseri, hangi tiyatroda oynanmıştı? Hangi artistlerle, hangi orkestra, koro ve yönetici ile sahneye konmuştu? Verdi operalarının Batı sahneleriyle İstanbul’daki oynanış tarihleri hangileriydi? Verdi sanatının Türkiye’de Tanzimat’tan sonra kurulan ve iki Meşrutiyet’i izleyen dönemlerde kurulmuş bulunan özel sahnelerden, Cumhuriyetin en feyizli meyvelerinden biri olan Devlet Operasına ve Devlet Operası sanatçısına intikal edinceye kadar sürüp giden 100 yıllık dönem içindeki yaşam grafiği ne idi?

            Yukarıda açıklanan çeşitli sorunları çözümleyebilme yolunda Chicago Kongresi’ne bir bildiri sunacak kadar hazırlıklı değildim. O halde Verdi Kongresi’ne katılabilmem için, her şeyden önce Ceride-i Havadis, Takvim-i Vakayi gibi en eski gazete koleksiyonları ile bazı kitap ve dergileri incelemem, yurt içinde ve dışındaki bazı resmî ve özel arşivlerde araştırmalar yapmam gerekiyordu ve bunların arasında Parma ve Milano arşivleri şüphesiz en başta geliyordu. Nitekim de öyle oldu; Parma ile Milano’yu da içine alan inceleme programımı geçen Ağustos ayının sonlarına kadar gerçekleştirebilme olanağını elde ettim.

            Reform çalışmaları ve müzik
            Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü, Chicago Kongresi’ne bildiri sunmak üzere dünyanın çeşitli sanat merkezlerinden davet edilen uzmanlardan, Verdi ve sanatı ile ilgili 3 ayrı konudan birini seçmelerini istiyordu; ve bu konular da şunlardı: 1) Amerika’da Verdi, 2) Verdi’nin Simon Boccanegra operası, 3) Dünyada Verdi.

            Benden istenen bildiri, doğrudan doğruya üçüncü konunun Türkiye ile ilişkili bir yönü olduğu için, çoğu kez konu seçmede baş gösteren bunalım bende olmadı. Eldeki bazı kaynaklar, yerli ve yabancı arşivler ve gazete koleksiyonları, sürpriz denecek nitelikte bilgileri elde etmeme olanak sağladı ve “Tanzimat’tan bu yana Türkiye Giuseppe Verdi ve sanatı” başlıklı bildirimi az çok sağlam bir karkas üstüne oturtabilme olanağını birkaç ay içinde elde edebildim.

            Memleketimizde Tanzimat’tan da önce başlayan reform çabaları, bütün sanatlarımıza, bu arada müziğimize de şüphesiz bir şeyler getirmek istemişti. Başka ülkelerin bu tür çabalarında olduğu gibi, bizde de önce yabancı örneklerden yararlanılacağı, hattâ bu tür örneklerin benimsenmesi eğilimine yön verileceği tabii idi. Ancak zamanla bu gibi özentilerden kurtulma yolunda bilinçleniş iledir ki, ulusal kültürümüzün çeşitli kollarını çağdaş bilim ve sanatın uluslararası nitelikteki ortak tekniği ile değerlendirerek, ulusal literatürümüze olduğu kadar, dünya literatürüne de mal edebilecektik. Hele kültürde üstünlük savaşını bütün gücüyle sürdürmeye devam eden ülkeler arasına, en azından eşit hak ve düzeyde katılabilmemiz ve kaybolan zamanı geri döndürebilmemiz ancak bu yoldan mümkün olacaktı. Atatürk ilkelerinin çağdaş uygarlığa yönelik amacı bu idi; Türk güzel sanatları, Cumhuriyetten sonra bu yola ayak bastı ve bu yolda ilerledi.

            İstanbul’da ilk olarak 19. yüzyılın ortalarına doğru oluşmaya başlayan Batıya dönük sahne hareketleri arasında müziksel tiyatro (opera) doğal olarak önce özel teşebbüsü ilgilendirmişti. İşin önemini zamanla sezebilen o devrin hükümeti, İtalyan opera truplarını İstanbul’a kadar getirmede başarı elde eden Naum Tiyatrosu’nu koruyuculuğu altına almış, hattâ bu tiyatroya olağanüstü nitelikte ayrıcalıklar da tanımıştı.

            Abdülmecit bile opera oyunlarını izliyordu

            Tanzimat hareketinin, toplum sorunlarında olduğu kadar, sanatta da yabancı kökenli çabalara öncelik tanıması, İstanbul’da kısa sürede Bosko ve Naum Tiyatroları ile Gedik Paşa Tiyatrosu, Osmanlı Tiyatrosu ve Verdi Tiyatrosu adlarıyla özel sahnelerin kurulup halka açık oyunlar vermesine olanak sağladı. Bu çabalara paralel olarak sarayın dört duvarı arasında oluşan batısal müzik hareketleri ve bu arada opera çalışmaları, kamuya dönük bir uğraş olmaktan çok uzaktı. Bu arada Tanzimat girişiminin öncüsü olan padişah Abdülmecit bile Naum Tiyatrosu’nda İtalyan trupları tarafından verilen opera oyunlarının hemen hepsini merakla izlemekten kendini alamıyor ve Verdi’nin eserleri başta gelmek üzere, İtalyan bel canto türünün tanınmış eserlerini, Naum Tiyatrosu’na kadar giderek seyretmekten büyük haz duyuyordu. Nitekim o tarihlerde Naum Tiyatrosu’na hükümetçe tanınan olağanüstü ayrıcalıkların, her şeyden önce Abdülmecit’in opera merakında aranması gerekeceği tabii idi.

            Fakat iş bununla da kalmadı; üstünde yaşadığımız toprağın jeopolitik, hattâ jeokültürel zorunluluklarından güç alan sanat çabalarının, günün birinde sadece Batı kökenli örneklere yönelmekle yetinmeyeceği bir gerçekti. Kaldı ki Tanzimat hareketini, “batılılaşma” terimiyle nitelemek, bu alanda işlenebilecek hataların en büyüğü idi. O zamandan bu zamana bizim davamız, ulusal kültürümüzün çağdaş bilim ve sanatın uluslararası nitelikteki ortak tekniğinden yararlanarak kendi kendini yenilemesi, yani kendi Rönesans’ını oluşturup geliştirmesi idi. Bunu da ancak Cumhuriyetin kurucusu Kemal Atatürk ile oluşan çağdaş uygarlığa ulaşma ilkeleri sağladı: Ankara Devlet Konservatuvarı ile bu kurumun meyveleri demek olan Devlet Tiyatrosu, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gibi çağdaş kuruluşlar, böylesine doğal bir gelişimin verimi olarak Türk kültür dünyasındaki yerini aldı ve bu hareket batılılaşmanın değil, Batı anlamında girişim esprisine ayak uydurabilmenin zaferi idi. Böylelikle yalnız Batı kökenli örneklerle yetinilmiyor, çağdaş uygarlığın öngördüğü çizgiye ulaşabilme idealinden gelen ulusal sanata duyulan özlem geliştiriliyor, çağdaş Türk kültürünün yarattığı yeni ve taze bir yaşama girilmiş oluyordu.

            Bu yeni yaşam içinde Giuseppe Verdi’nin yeri de öncekinden farklı idi. Artık Verdi gibi dünya çapında ün yapmış bir sanat adamının operalarını, Türk Devlet Operasında Türk artistleri Türkçe olarak oynuyorlardı. Bu operalar, Türk dilinin kendine özgü anlatım güzelliğinden etkilenerek, ulusal Türk operası repertuvarında da layık olduğu yeri alıyordu. Tanzimat dönemindeki batılılaşma girişimine duyulan istek ile Cumhuriyet döneminin çağdaş uygarlığa ulaşma çabasından gelen sanat anlayışı arasındaki farklılık kendini tam bu noktada gösteriyordu.

            Verdi ile ilgili yuvarlak masa toplantıları

            Buraya kadar açıkladığım hususlar, 24 Eylül Salı günü Chicago’da Uluslararası IV. Verdi Kongresi’ne “Türkiye’de Tanzimat’tan bu yana Giuseppe Verdi ve sanatı” başlığıyla sunduğum bildirinin özünü meydana getirmektedir. Ve dünyanın çeşitli sanat merkezlerinden davet edilen 50’den fazla uzmanın katıldığı bu kongreye, Verdi ve sanatını değişik açılardan yorumlayan 50’ye yakın bildiri sunuldu; Birleşik Amerika’nın tanınmış 10 kadar gazete ve basın kurumunun ünlü sanat yazarları ve eleştiricileri arasında Verdi ile ilgili yuvarlak masa toplantıları yapıldı. Chicago’daki Lyric Opera’nın sanat yöneticileri arasında, Verdi’nin Simon Boccanegra operasının 1947 yılı temsilleri üstünde kamuya açık tartışmalar uygulandı; radyo ve televizyon kurumları ile çeşitli sanat ve kültür kurumları arasında da Verdi konulu tartışmalar düzenlendi.

            Bu kongreye sunduğum bildiride, Giuseppe Verdi’nin 10 kadar operasının 1846-1885 yılları süresince İstanbul’da İtalyan trupları tarafından yapılmış olan Türkiye prömiyerlerinin kesin tarihleri ile bu oyunlara katılmış bulunan zamanın ünlü İtalyan artist ve yöneticilerinin adlarını da açıkladım. Bu arada Il Trovatore operasının 1853 yılında Roma’da yapılan ilk oyunundan 10 ay sonra ve 13 Kasım 1853’te Beyoğlu’ndaki Naum Tiyatrosu’nda Türkiye prömiyerinin uygulanmış olduğunu tespit edip kongreye sunmuş bulunuyordum. Halbuki bu ünlü eserin Roma’daki ilk oyunundan sonra başka memleketlerde yapılan prömiyerleri ancak 1854-1870 yılları arasında mümkün olabilmiştir. Kongreye ayrıca Verdi eserlerinin Türk devlet operalarının oyun programlarında yer almalarıyla ilgili hususlarda da bilgi vermiş bulunuyorum.

            Uluslararası IV. Verdi Kongresi’nin 25 Eylül 1974 Çarşamba günü yapılan son toplantısında, bildiri sunanlar, ortaya koydukları yeni ve taze bilgilerle ilgili soruları cevaplandırdılar ve Kongre, Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü’nün direktörü Maestro Mario Medici’nin kapanma konuşması ve toplantıya katılan uzmanlara ve Lyric Opera’nın yöneticilerine yönelttiği şükran bildirisiyle sona erdi(x).

 

(x) Uluslararası IV. Verdi Kongresi’nde sunulan bildirilerin özetleri, Kongre yönetiminin temalarla ilgili olarak önceden basıp dağıttığı İngilizce ve İtalyanca broşürlerde yayımlanmıştır. Bildirilerin tam metinleri ise, Parma’daki Verdi Araştırma Enstitüsü tarafından 1975 yılında basılacak olan “Atti del IV. Congresso Internazionale di Studi Verdiani” başlıklı kitapta yayımlanacaktır.