Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

“Zafer” dergisi
Sayı: 12
1962

SANATTA ÜSLÛP VE YENİLİK

Cevad Memduh Altar

            Sanatta yenilik kendiliğinden olmaktadır. Yeniyi araştırma ve bulma hamleleri ise hep şu hususa işaret etmektedir: “Devrin sanatı tükenmiş, yeniye ihtiyaç belirmiştir. Yaşanan espriyi aşan hamleler, her seferinde yeni bir doğumun müjdecisi olmuştur”.

            Tarih boyunca birbirini kovalayan devirler böyle belirmiş, Pre-klasik sanatın yerini Klasik almış, Romantizme bu yoldan varılmış, Realizm Empresyonizmi doğurmuş, kısacası tekâmül kanunu bu işte de hükmünü icra etmiş ve insanoğlunun yaratma esprisi, hiçbir yerde donup kalmamıştır. Onun içindir ki, sanatta her duraklama, yeni bir devre yol açmıştır.

            Sanat, yaşadığı zamanı karakterize eden devir üslûbundan başka birbirinden farklı sanatçı üslûplarının doğmasını da gerçekleştirmiştir. Bu böyle olunca, herhangi bir devri temsil eden üslûbun tekniği yanında, aynı devrin sanatçı üslûpları arasındaki ayrılıklar, estetikte dikkate değer bir tezat ahengi olma önemini taşırlar. O halde devirlerin üslûbu bir bütünlük arz ederken, sanatçı, fert stillerindeki farklarla birbirinden ayırt edilecek, şahıs üslûpları ise, her şeye rağmen yaşanan devrin üslûp tekniğine bağlı ifade özelliğinden beslenecek, gene o devre has bir sanatçı stili olmaktan ileri gidemeyecektir (!). Tıpkı Beethoven’in, belirli bir devir içinde meydana gelmiş olan Viyana Klasikleri üslûbuna bağlı bir stile sahip bulunması ve devrin özelliğini taşıyan kendi üslûbunun, aynı devir içinde yaşamış diğer sanatçıların (Haydn, Mozart) üslûplarından farklı olması gibi. Gene Beethoven’in, son yaratma devrine isabet eden eserlerinde, devrin üslûbunu aşma istidadı  göstermesi ise, kendi stilindeki değişme hayatiyetini açıkladığı kadar, devrin tükendiğine ve sanatta yeninin ister istemez doğacağına da işaret etmektedir. Hattâ Beethoven’in son eserlerinde Romantizm’in müjdecisi olmasını, arkadan gelen koskoca bir Romantik devir ispat etmiştir. Demek Viyana Klasikleri devri, Beethoven sanatıyla ömrünü tamamlamış, yerini Romantizm almış, hattâ bu yeniliği, daha çok 7. Senfoni’si ile Beethoven sanat dünyasına müjdelemiştir.

            Sanatta fert stillerinin devir stillerini yarattığı muhakkaktır. Tarih boyunca fertleri karakterize eden stillerin, çok kere ortalama bir devir üslûbu yaratamadıkları da görülmüştür. Bu hal tükenen bir sanatın yerini almaya çalışan yenilenme deneyleriyle birlikte baş gösterir. Deneyler klasikleşip belirli bir hüviyet alıncaya kadar da, toplu bir devir stili değil, ancak çeşitli fert stilleri bahis konusu olabilir. Sanatın –bütün kollarıyla– bugünkü durumu, devrin stil tekliğini değil, daha çok şahıs üslûpları arasındaki tezadı açıklamaktadır. Bunun da sadece “modern sanat” terimiyle karşılanacağı sanılmaktadır. Halbuki bütün sanatlar, doğuşlarında, yaşadıkları devre nazaran modern sanat vasfını taşımışlardır. Sınırları kesinleşip üslûp tekliğine doğru yol aldıkça da, Klasik, Romantik ve saire nevinden belirli bir devreyi temsil eden adlarla karakterize edilmişlerdir.

            Bütün sanatların, estetik gerçeklere dayanan gelişme safhalarına göre elde ettikleri yeni üslûp ve görünüşlerin toplumda yaratacağı tepkiyi de tabii karşılamak lazımdır. Bu tepki, yeniye olan dirençten başka bir şey değildir. Nitekim her şeyin değişip gelişmekte olduğunu bilenler için, sanat, devamlı bir kemalin ifadesidir; ve sanatın geçmiş görünüşlerinden birine saplanıp kalmak ise şahsın zevk kemalini dondurmak olduğu kadar, sanatın yaşayan bir varlık olduğunu da idrak edememek demektir. O halde her aydının, sanatın bütün devirleriyle ve en yeni şekilleriyle yakından ilgilenmesi gerekir. Bu böyle olunca, sanatın herhangi bir devrine veya şekline bağlanıp kalmanın doğurduğu “duraklama” da önlenmiş olur.

            Sanat yoluyla zevk gelişmesine temel olan esas faktör ise, “istek”tir. Hattâ filozof Spinoza’nın açıkladığı “istek” ile değil de, filozof Lessing’in ve Kant’ın kabul ettikleri “saf istek” iledir ki, sanat ilgisini devamlı olarak ayakta tutmak mümkün olur. Filozof Spinoza’ya göre istek. “insanın daha az olgunluktan daha çok olgunluğa geçmesi” gayretidir. “Saf istek” ise, sanatı araştıran, pişmanlık yaratmayan ve daima çoğalan bir istektir ki, gene filozof Kant ve Lessing, insanda böyle bir isteği besleyen ilkel kaynağı, “saf ilgi” olarak vasıflandırmışlardır. Hattâ felsefe sistemi karanlık bir kötümserliğe dayanan filozof Schopenhauer bile, yalnız sanat araştırmalarına yönelen “saf istek”i müspet karşılamış ve bu tür isteği “tükenmez ve dikensiz istek” olarak vasıflandırmıştır.

            Estetik ilminin kurucuları olan bütün bu filozofların da belirttikleri gibi, aydın kişi için ön planda asıl olan şey, “sevmek” değil, “ilgilenmek”tir. Yani sanatta ilgi, sevgiye takaddüm etmektedir [sevgiden önce gelmektedir] ve sanata ancak bu yoldan yönelebilmekle de verimsiz sanat münakaşalarını verimli münakaşalar haline koymak mümkündür. O halde bugün “modern” diye vasıflandırılan yeni sanat cereyanlarına bağlı çeşitli şahıs üslûplarını sevip sevmemek bahis konusu olamaz. Bu türlü yeniliklere karşı her şeyden önce ilgi duymak, sonra estetik bir hükme varmak gerekir.

cheap jordans|wholesale air max|wholesale jordans|wholesale jewelry