Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

“Opera” broşürü
Mayıs 1972

GİOACCHİNO ROSSİNİ
VE SEVİL BERBERİ OPERASI

Cevad Memduh Altar

            Sevil Berberi operasının ünlü yazarı İtalyan bestecisi Gioacchino Rossini, 29 Şubat ya da 2 Mart 1792’de Pesaro’da doğmuş, 13 Kasım 1868’de Paris’e yakın Ruelle’de ölmüştür. Artist bir ana babadan dünyaya gelen büyük besteci, halk arasında –doğduğu kent açısından– Pesaro Kuğusu diye de anılmıştır.

            Rossini, önce Bologna’da Abbate Mattei adlı bir hocadan müzik eğitimi görmüştür. İlk operasını 1810’da 18 yaşında yazan besteci, kısa sürede çevrenin ilgisini kolayca elde etmiş, 1812 yılında da 5 opera birden yazmakta olağanüstü başarıya ulaşmıştır.

            Rossini, 1812 yılında 20 yaşına henüz ayak basmış idi ki, ünlü bir İtalyan opera bestecisi olarak geniş çevrelerde tanınmaya başladı. 1823 yılında, o zaman da Batıda müzik sanatının başkenti olarak ün kazanan Paris’e koşup gitmekten kendini alamamış olan Rossini, kısa sürede çok para kazanmış, eninde sonunda Paris’teki İtalyan Tiyatrosu ile çözümlenmesi imkânsız bir anlaşmazlığa düşmüştü. Nitekim sanatçı bu yüzden İtalyan Tiyatrosundan bir daha geri dönmemek üzere ayrıldı ve Fransız müzik yöneticileri tarafından 20.000 Frank ücretle genel şan denetçiliğine atandı. Rossini, Temmuz ihtilalinden sonra da yılda 6.000 Frank ücretle emekli oldu. Bu durum karşısında Rossini, 1836 yılında Milano’ya, daha sonraki yıllarda da Bologna’ya yerleşti.

            Rossini, daha Paris’te geçen gençlik yıllarında, Fransız opera sanatına özgü “büyük opera” (grande opera) türünden etkilenmiş ve bu etkiyi İtalya’ya döndükten sonra bile sürdürmek zorunda kalmıştı. Onun içindir ki sanatçı, son eseri olan Guillaume Tell (1829) operasından ötürü büyük opera türünün öncüleri arasında da anılmıştır. Bununla birlikte Rossini’nin 1816 yılında bestelemiş olduğu İtalyan buffo türündeki Sevil Berberi operasının, gerek konu, gerek biçim ve işleniş bakımından klasik İtalyan esprisi içinde yazılmış olması, büyük sanatçının geleneğe ne derece içten bağlı olduğunu açıkça gsötermektedir. Hattâ Rossini, yaratıcılıktaki gelenek eğilimiyledir ki, kendinden öncekilerden etkilenmiş ve kendinden sonrakileri de etkilemiştir.

            Müziksel dram sanatının başta gelen bir yenileyicisi olarak da nitelenen Rossini, İtalyan opera sanatının gelişimini kendine özgü bir geleneksel yenileyiş içinde sürdürmüştür. Rossini’nin bu yönden olan özelliği dikkatle göz önüne alınacak olursa, çağdaşı Richard Wagner ile aralarındaki fark da kendiliğinden anlaşılmış olur. Şöyle ki, Rossini, opera sanatının geleneksel gelişimini kesintisiz sürdürmüş, Wagner ise gelenek zincirinden kopup sırf kişiliğe bağlı yepyeni bir yaratış türünün meydana gelmesine yol açmıştır. Rossini kendisine kadar gelen dönemden az çok etkilenmiş, kendinden sonraki dönemi de etkilemiştir. Wagner ise, kendinden önceki bestecilerin yaratış sistem ve metodlarından kısa zamanda ayrılmış ve yaratışlarını, kişisel bir tekniğin meydana getirdiği estetik güçle geliştirmiştir. Böylece kendinden sonraki opera sanatını geniş ölçüde etkileyemeyen Wagner, müzik kültüründe yalnız kişiliğine bağlı bir yaratıcı olarak eser vermiştir.

            Bütün bu kıyaslamalar da göstermektedir ki, Rossini’yi yaşadığı çağın bestecilerinden büsbütün koparıp ayırmaya imkân yoktur. Nitekim Rossini, kendinden önceki ve kısmen de çağdaşı olan İtalyan bestecilerinden Antonio Salieri, Vincenzo Righini, Fernando Paer, Giovanni Paesiello, Domenico Cimarosa, Martin y Soler ve Giuseppe Giordani gibi bestecilerin, geleneği tek taraflı sürdürmüş olan klasik opera türünü her bakımdan yenilemiş ve kendinden sonra gelen Vincenzo Bellini, Gaetano Donizetti, hattâ Giuseppe Verdi çapındaki yaratıcılara yenilenmiş bir geleneği devretmiştir.

            Rossini, 1848 yılında İtalya’da Avusturya egemenliğine ulusça başkaldırma yüzünden meydana gelen ihtilalde, büyük besteci Giuseppe Verdi’nin tamamen aksini yaparak, İtalya’yı terk etmiş ve 1854 yılından itibaren Paris’e yerleşmiştir.

            Müzik dünyası öteden beri Rossini sanatına sevgi ve ilgiyle bağlanmıştır. Nitekim Rossini, hayranlarını yalnız özlü melodileriyle tatmin etmemiş, sanatta ağırbaşlılığı, ciddiliği öngören müziksever kitlelere olağanüstü değerde eserler vermiştir; ve böylelikle sanatta laubaliliğin tükenmişlikten başka bir şey olmadığını ispat etmiştir.

            Rossini sanatı, ön planda dışa yönelen, ruhsal derinlikten çok duygusallığa seslenen bir yaratış olmanın önemini taşır. Onun içindir ki besteci, Fransa’yı zamanında geniş ölçüde etkisi altına almış olan büyük-opera türünün (*) öncülerinden sayılmakla birlikte, İtalyan operasına özgü klasik espri geleneğine bağlı kalmaktan kendini alamamıştır. Nitekim sanatçı, grande-opera olarak nitelenmesi gereken Guillaume Tell operasında bile gelenekten beslenmiş, Sevil Berberi operasında ise –yukarıda da değinildiği gibi– gelenekte yeniliğin zirvesine ulaşmıştır.

            Rossini’nin Sevil Berberi operası (Il Barbiere di Seviglia) (1816), Mozart’ın (1756-1791) Figaro’nun Düğünü (Le Nozze di Figaro) (1786) adlı operasının benzeri gibi görünmekle birlikte, söz konusu operanın değişik bir şekli olarak meydana getirilmiştir. Büyük bestecinin iki perde halinde işlenmiş olan Sevil Berberi operasının İtalyanca librettosu, Cesare Sterbini tarafından yazılmıştır. Eser, ilk olarak 5 Şubat 1816’da Roma’da oynanmış, Paris İtalyan Operası’ndaki ilk oyunu ise 1846’da yapılmıştır.

 

(*) Fransa’da “büyük-opera” türü, ilk olarak İtalyan bestecisi Gasparo Spontini’nin (1774-1851) “tarihsel kahramanlık” konularını işleyerek oluşturduğu yeni bir türe geçmesiyle başlamıştır. Spontini’nin bu alanda yazmış olduğu ilk eser, La Vestale adlı operadır (1807). Bu operaya “büyük-opera” niteliğinin tanınması, tüm yaratının, o zamana kadar görülmemiş müzik dışı etken, araç ve gereçlerle mübalağalandırılmış olmasından ileri gelmektedir. Bu arada Napoleon Bonaparte’ın bu türü önemle tutması, dramatik müzik alanında “büyük-opera” türü döneminin başlamasına ve zengin bir “büyük-opera” literatürünün meydana gelmesine yol açmıştır. Böylelikle operada müzik dışı etkene geniş ölçüde yer verilmiş, bu yüzden yaratmada klasik idealden alabildiğine uzaklaşılmış, librettoda olduğu gibi, müzikte de parlak ve süslü bir gösteriş ile aşırı heyecandan yararlanılmıştır. Fransa’da “büyük-opera” türüne, Fransız İhtilali, I. Napoleon ve Empire dönemi, Restorasyon, devrimler, 1830 ve 1848 ihtilalleri ve II. İmparatorluk döneminde geçen parlak ve ihtişamlı olaylar konu vermiştir. “Büyük-opera” türünde yazılan eserlere olağanüstü nitelikteki bale kompozisyonları da geniş ölçüde katkıda bulunmuştur.