Cevad Memduh Altar1902-1995
English | Français | Deutsch | Italiano | Español

ESERLERİMAKALELER

Bu belgeyi Word Dökümanı Olarak İndirebilirsiniz!

Opera Dergisi’ne:
11.3.1972

LA TRAVİATA ÜZERİNE

Cevad Memduh Altar

            Giuseppe Verdi’nin La Traviata operası, ilk önce 6 Mart 1853’te Venedik’te oynanmıştır. Büyük bestecinin 1853 yılında yazmış olduğu bu 4 perdelik opera, 1860 yılına kadar İtalya sınırlarını da aşarak uluslararası opera literatürünün standart eserleri arasında yerini almıştır.

            Ünlü Fransız yazarı Alexandre Dumas’nın (1824-1895) Kamelyalı Kadın (La dame aux camelias) adlı eseri ile ilk olarak Paris’te karşılaşan Verdi, konunun müzik diliyle ayrı bir sanat dalında daha da etkili olacağını düşünmüş ve üstün nitelikte bir “Verdi-Dumas” bileşiminin meydana gelmesini sağlayacak hazırlıklara başlamıştı; ve La Traviata operası böylece meydana geldi.

            Dumas’nın Kamelyalı Kadın romanı, yolunu şaşırmış ve kendini sadece eğlence hayatının zevkine kaptırmış olan bir kadının, toplum psikolojisinin suçlama eğilimi karşısında, karakterinin daha başka yönlerinin de olabileceğini yorumlayan bir eser olmanın niteliğini taşıyordu. Dumas’nın bu anlayışı Verdi’yi yakından etkilemiş olacak ki, büyük sanatçı konuyu, müziğin kendine özgü dramatizasyon gücüyle de yansıtma yeteneğini sağlayacak bir opera metninin hazırlanması için ünlü librettisti Piave ile anlaşmış ve istediği metnin meydana gelmesinde librettiste yardım etmiştir. Piave’nin La Traviata (Doğru yoldan sapan kadın) başlıklarıyla adlandırdığı libretto, bestelendikten sonra çoğu kez Violetta adıyla da oynanmıştır.

            Tanınmış opera uzmanlarının benimsedikleri gibi, A. Dumas’nın Kamelyalı Kadın romanıyla yapmak istediği yorum, La Traviata operasında, librettodan çok daha ziyade, Verdi sanatının salt gücünde dile gelmiştir. Nitekim ünlü bir yazar da şöyle demektedir: “Romantik yaşantı, bu operada olduğu gibi, müziğe dönüşmüş, duygusal sahneler melodileşmiştir. Kaldı ki, Verdi’nin bu tür yaratış gücü, daha önceki operalardan çok bu eserde kendini göstermiştir… Ruhsal derinliğe ve iç dünyaya yöneliş, yepyeni bir yaratma türüne ulaşma yolunda ilk olarak bu eserde gerçekleşmiştir. La Traviata operasında orkestra, büyük ölçüde geri plana alınmıştır; ve insan sesi ile duygusal yaşantıya araç olarak değerlendirilen Bel Canto türü, melodi çizgisi üstünde tamamen ön planı almış, müziğin karakterini ve ruhsal kapsamını belirtmede tek başına etken olmuştur…”. Gene bir ünlü yazar, La Traviata için şöyle demektedir: “Opera alanında yaratılmış olan çeşitli türler arasında bu eser, öylesine bir kapsamı yansıtmaktadır ki, bu kapsamda –Richard Wagner’in aksine– ne bir felsefe, ne bir sorun yer almaktadır; burada sadece kişisel güzelliğe inanışın hazzıyla karşılaşılmaktadır. La Traviata operasının 4 perdesi, dramın ağırlık yönlerini müziksel yaşantıya dönüştürmüş ve hikâyenin ancak şiir yönü, bu tür yaşantılardan gelen anlam içinde oluşup gelişme olanağı elde etmiştir…”.

            Giuseppe Verdi’nin Violetta adını da taşıyan La Traviata operasının rol dağıtımı ile olayın 4 perdeye göre işleniş şekli kısaca aşağıda olduğu gibidir: Alfred Germont (tenor – Josef, Violetta’nın uşağı (tenor) – George Germont, Alfred’in babası (bariton) – Gaston (bariton) – Vicont de Létorières (bariton) – Baron Duphal (bariton) – Doktor Grenvil (bariton) – Flora’nın uşağı (bariton) – Marki d’Obigny (bas) – Bir komisyoncu (bas) – Violetta Valery (soprano) – Flora Bervoir (soprano) – Annina, Violetta’nın hizmetçisi (mezzosoprano).

            Olay Paris’te ve Paris’e yakın bir yerde geçmektedir.

            Birinci perdede: Paris gece hayatının ünlü kadınlarından Violetta Valery’nin evinde, zengin döşenmiş bir salon görülür. Violetta’nın etrafı hayranlarıyla çevrilidir. Genç kadınla öteden beri ilgilenen Alfred Germont da, dostlarının aracılığıyla bu toplantıya katılmayı başarmıştır. Alfred, Violetta’ya ilk dansı kendisiyle yapmasını teklif eder. Violetta, geçirmekte olduğu rahatsızlık yüzünden doktorun dansı menettiğini söyler ve teklifi reddeder. Bir aralık genç kadınla yalnız kalan Alfred, duyduğu büyük aşkı ona heyecanla açıklar ve karşılık bekler. Violetta, önce Alfred’le alay eder. Çünkü erkek aşkının ne olduğunu bilmektedir ve gerçek aşkı tatmamış olduğu için de, Alfred ile yakın bir ilişki kurmaya lüzum görmez. Fakat Alfred’in ısrarına da dayanamaz ve ona çok sevdiği çiçek olan kamelyalardan bir tane verir; çiçek solunca gelip bir yenisini almasını söyler. Alfred, büyük sevgisini Violetta’nın nihayet anlamış olmasının mutluluğu içinde oradan ayrılır. Misafirler gittikten sonra yalnız kalan Violetta, o zamana kadar kendisiyle sadece erkeğin yararına oynanmış olmasından acı acı yakınır, hayatına başka bir yön vermeye ve yalnız Alfred ile yaşamaya karar verir. Violetta sonradan kafasını kurcalayan bazı düşünceler yüzünden, bu kararını uygulayacak gücü kendinde bulamaz. Alfred’in dışarıdan yansıyan hüzünlü aşk şarkısı bile Violetta’nın kararsızlığını gideremez.

            İkinci perdede:  Violetta’nın Paris civarında bir yerdeki yazlığının bahçeye yakın salonu görülür. Violetta, Alfred’in aşkına inanmış, Paris’in gürültülü hayatından koparak, Alfred ile birlikte burada baş başa yaşamaya karar vermiş, ikisi de yalnızlığın sessizliği içinde yaşantılarını bir arada sürdürmeyi uygun görmüştür. Violetta’nın hizmetçisi Annina, giyimli olarak, kederli yüzle Alfred’e yaklaşır ve yazlıktaki geçimlerini karşılayabilmek için Paris’te nesi varsa satmasını hanımının emrettiğini söyler. Aşk sarsıntısı içinde, birlikte yaşamalarını mümkün kılacak parayı ihmal ettiğinin farkına varan Alfred, hatasını düzeltmek üzere hemen Paris’e döner. Tam o sırada eski arkadaşı Flora’dan danslı bir toplantı için davetiye alan Violetta, mektubu hemen masanın üstüne atar; fakat o anda yazlığa yaşlıca bir zat gelir ve Violetta’ya kendini Alfred’in babası olarak tanıtır. Babanın biricik isteği, oğlunu Paris’te pek de iyi tanınmamış olan Violetta’nın elinden bir an önce kurtarmaktır. Baba, kısa bir görüşmeden sonra, Violetta’nın, oğlunun parasıyla geçinmediğini ve oğlundan maddi açıdan hiçbir vakit yararlanmamış olduğunu hayretle anlar. Babanın üzüntüsü yalnız Alfred açısından değildir. Alfred’in kız kardeşi için duyduğu üzüntü de onun gizlice Violetta’yla konuşmasını gerektirmiştir. Çünkü kızının, kendi seviyesine uygun bir  gençle evlenebilmesi, ancak ağabeyinin Violetta ile ilgisini kesmesine bağlıdır. Alfred, bu konuda kesin karara varamadığı için, babası Violetta’nın ayağına kadar gelmiş ve oğlundan elini çekmesini rica etmiştir. Halbuki Violetta, verem olduğu için, günlerinin sayılı olduğunu bilmektedir; ve hayatının son günlerini Alfred’in yanı başında tüketmeyi tercih etmektedir. Fakat babanın ısrarı Violetta’yı kararını değiştirme yolunda etkiler ve genç kadın, ölümü pahasına da olsa, Alfred’den ayrılacağını babaya kesinlikle vaat eder. Bu durum karşısında içten sarsılan baba, Kamelyalı Kadın’da bile asil bir ruhun bulunabileceğine inanır ve ona hayranlığını açıklamaktan kendini alamaz. Bunun üzerine Violetta, arkadaşının davetine olumlu cevap verir ve akşamki eğlenceye katılacağını bildirir. Violetta, Alfred’e de bir mektup yazar ve sebep göstermeden ayrılmak zorunda olduğunu açıklar. Tam o sırada Alfred içeri girer. Violetta ona aşkına inanmasını söyler, onu kucaklar ve içten gelen bir ayrılık bakışıyla çıkar gider. Uşak, Alfred’e bir mektup uzatır; baba da oğluna yaklaşarak onu güzel sözlerle eve döndürmeye çalışır. Mektubu okuyan Alfred, neye uğradığını anlamaz; masanın üstündeki davet mektubunu okuyunca da büsbütün çileden çıkar, içini bir kıskançlık alevidir kaplar ve fırladığı gibi akşamki eğlencenin yapılacağı eve koşar.

            Üçüncü perdede: Flora Bervoix’nın evindeki salon görülür. Maskeli dans henüz sona ermiştir. O anda Alfred içeri girer, herkes ona Violetta nerede? diye sorar. Alfred soru yağmurundan kurtulmak için hemen oyun masasına oturur. Fakat Violetta, Alfred’e düşman olan Baron Douphal’in kolunda salona girer. Oyuna dalmış gibi görünen Alfred, Violetta’yı görmezlikten gelir. Baron Douphal de oyun masasına oturur. Alfred, Douphal’e ve Violetta’ya hakaret eder. Douphal, Violetta’yı korumak zorunda kalır. Violetta, işlediği hatayı anlara ve Alfred’in kursuna bakmamalarını yanındakilerden rica eder. Douphal’in Alfred ile kavgaya tutuşacağı anda, Flora’nın misafirleri büfeye davet eden sesi çatışmayı önler. Davetliler salondan çıkınca Alfred, Violetta’ya neden böyle yaptığını sorar ve kıskançlıktan çılgına dönmüş bir halde elindeki paraları birlikte yaşadıkları birkaç günün ücreti olarak Violetta’nın önüne atar. Violetta, arkadaşı Flora’nın kolları arasına düşer, bayılır. O sıralarda Alfred’in babası da salona girmiş ve olan biteni üzülerek görmüş, Violetta’ya kaba davranmamasını Alfred’e ihtar etmiştir. Herkes gittikten sonra Alfred, büyük bir pişmanlıkla babasının kolların atılır ve tıpkı bir çocuk gibi, uysallıkla eve dönmeyi kabul eder.

            Dördüncü perdede: Violetta’nın yatak odası görülür. Ölüm derecesinde hasta olan Violetta, yatağında uyumaktadır. Hizmetçi Annina da oturduğu iskemlede uykuya dalmıştır. Violetta su ister ve pencere kanatlarını açtırır. Doktor gelir, Violetta’ya pek yakında iyi olacağı umudunu verir; hizmetçiye de yaklaşmakta olan ölüme hazırlıklı olmalarını tembih eder. Alfred’in babası, Violetta’ya mektup yazmış ve oğluyla Baron arasında geçen düelloda Baron’un yaralanmış olduğunu ve ruhundaki yüceliğe, düşüncelerinin temizliğine artık tamamen inandığı için, Alfred’i getirmek amacıyla baba oğul yola çıkmak üzere olduklarını bildirmiştir. Fakat Violetta, sağlık durumunu çok iyi bilmekte ve büyük bir hüzün içinde, hayatının sonunu beklemektedir. Nihayet Alfred görünür; Violetta’dan af diler. Alfred’e olan aşkından bir anda ölümü de unutan Violetta, sevgilisiyle birlikte, gelecek üstüne umut dolu hayaller kurmanın hevesine kapılır. Hattâ Alfred’in kolunda, evlenmek için kiliseye yetişebilmenin çabasıyla ayağa kalkmak isterken, şiddetli bir krizle Alfred’in elinde son nefesini verir. Bu hazin olayı korkuyla izleyen baba, düğün yerine ölüme gelmiş olmanın acısı altında donup kalır.

            La Traviata librettosunun yukarıdaki incelenmesinden de anlaşılmaktadır ki, eserin birinci perdesi, tanışma ve aşkı, ikinci perdesi ayrılık, üçüncü perdesi umutsuz karşılaşma ve patlayış, dördüncü perdesi de anılar ve ölümde huzur motiflerini yansıtmaktadır. Bu perdelerin kısaca özelliklerine gelince: Birinci perdenin aşk motifi, bu perdenin oldukça geniş tutulan Violetta sahnesinde gelişmektedir. Bu perdenin ilk Intermezzo’su, coşkun bir içki şarkısına sahne olmaktadır; ve bu şarkı, Alfred ile Violetta’nın ve koronun katkısıyla meydana gelmiştir. İkinci Intermezzo, aşk motifiyle işlenmiştir ve olağanüstü nitelikteki sürprizleri kapsayan bu ikili ansamblı, kaderle çarpışan iki duygulu insan dile getirmektedir. Bu bölümdeki dans sahnesi ile korolu içki sahnesi, aşk düeti ile Violetta’nın solo partilerini içine alan, uzunca tutulmuş yalnızlık sahneleri, birinci perdenin olağanüstü nitelikteki zirveleri olmanın önemini taşırlar.

            İkinci perdenin temel sorunu olan ayrılık motifi, birbirinden farklı 3 düet içinde geliştirilmiştir. Bu düetlerden ilki, baba ile Violetta, ikincisi Violetta ile Alfred, üçüncüsü de Alfred ile baba arasında geçmektedir. Bu 3 düetin kapsam yönünden özeti ise şöyledir: Violetta, Alfred’den vazgeçmeye zorlanmış ve kabul etmek zorunda kalmıştır; Alfred, Violetta’nın yazlıktan ansızın çıkıp girmesine bir anlam verememiş ve telaşa düşmüştür. Baba de oğluna doğru yolu göstermeye çalışmış ve onu eve döndürebilmenin tasasına kapılmıştır.

            Üçüncü perde, mutsuz karşılaşma ve bu karşılaşmanın doğurduğu dramatik sonuca sahne olmaktadır. Bu perde başlangıçta yeni ve sonsuz bir yaşamın tükenmeden sürüp gideceği kanısını yaratır ve gecenin tam bir eğlence havası içinde tüketileceği sanılır. Fakat hiç de böyle olmaz. Ortalığı kaplayan donuk bir valsin melodileri arasında kulağa gelen konuşmalar, Violetta’nın üç kez duyulan şiddetli öksürük krizi, sevgililer arasında geçen heyecanlı sahneler ve gitgide coşan müzik, güçlü senkoplar, ani bir pianissimo’ya dönüşüverir; ve korkunç bir patlama ile üçüncü perde sona erer.

            Dördüncü perdede hemen her şey heyecan ve içtenlikle gerçek anlamını bulmakta, anılar tazelenmekte, barışın ancak ölümde elde edilebileceği sezilmektedir. Bütün bu yaşantılar ancak müzikle gerçek anlamını elde edebildiği içindir ki, Verdi eserin son perdesinde lirik yaratışın eşsiz örneğini vermiş ve bu bölümün duygusal eylemleri, kesintisiz sürüp gitmiştir. Bu perdede orkestra birbirini kovalayan sahneleri şeffaf bir tülle örtmüş, ayrılık ânının yaklaştığını hatırlatan tatlı motifler etrafı sarıvermiştir. Burada geçmiş günlerin unutulmaz anıları, özlü bir lirizmde dile gelmiştir; babanın mektubu, Violetta’nın ağzında reçitatife dönüşmüş, aşk motifi geçmişten kopup gelircesine yansımıştır. Violetta’nın ayrılık aryası (Adio, bel passato…) etrafa yayılıvermiş, ayrılma ve tekrar buluşma motifleri yeniden duyulmuştur. Violetta’nın düetinden dökülen ince melodiler ruhları etkilerken, bunu, duyguyla dolup taşan ikinci bir düet izlemiş ve bütün bunların ardından, önce Violetta’yı, sonra Alfred ile babayı, sırlar içine çeken, küçük fakat özlü bir terset işitilmiş ve eserin ünlü aşk motifi bir kez daha duyulduktan sonra Violetta, tam bir içe yönelişle son nefesini vermiş ve perde inmiştir.

            Günümüzün ünlü İngiliz müzik yazarı Wilfrid Mellers, La Traviata operası için kısaca şöyle demektedir: “…Bu eserin özü, ne bir kahramanlığa, ne de sahne üstünde müzikle okuyuşu süsleyen edebî bir konuşma türüne dayanmaktadır. Bu opera, aksine, insanoğlunun gerçek yaşantısı ile toplum görüşü arasındaki çelişkinin müziksel bir yorumu olma niteliğindedir. Burada, toplum kurallarına uymadığı için çevrece küçümsenen Violetta, dünyanın göz kamaştıran yaşantısına yeniden doğabilmenin çabasındadır ve bu kadın, her istediği yere zahmetsiz konup kalkmasını rahatça başarabildiği içindir ki, hayata anlam veren gerçek aşktan tamamen yoksun kalmıştır… Dumas’nın romanında olduğu gibi, La Traviata operasında da, kendi karakterlerini kolayca dramatize edebilen kişiler, teatral kuruluşun da ötesine aşarak, insan mizacını bütün gerçekleriyle yansıtabilecek espriyi elde etmişlerdir. Violetta’nın Fioritura partisi, kibarlığa özenen, yarı monden fakat veremli bir kadının ateşli ihtirasını gereğince karşılayabilecek niteliktedir; ve onun neşesiyle sevincinde göze çarpan melankolinin ise, kafa yönünden temelsizliğinde olduğu kadar, yaklaşan ölümün sezilmiş olması gerçeğinde de aranması gerekmektedir…”.

            La Traviata operası dikkatle dinlenecek olursa, Alfred’in okuduğu aşk melodisinin, sevgi bağlarının sonsuzluğunu sembolleştiren bir Leitmotif gibi, eserin akışı içinde vakit vakit atmosferi etkileyecek önemde tekrarlandığı açıkça görülür. Hattâ aynı motifi, Violetta’nın ölümü ânında da kederli bir melodi halinde tek bir keman yansıtmaktadır. Violetta’nın müziğin anlatım gücüyle işlenen portresi ise, ilk olarak eserin başındaki kısa uvertürde yer almış bulunmaktadır; ve kemanlardan dökülen pianissimo tonlarla işlenmiş olan bu narin tema, eninde sonunda ölümün alıp götüreceği hasta kadını hatırlatmaktadır. Verdi, yürekten kopup gelen bu acıklı temayı, eserin ikinci perdesinde Violetta’nın aşkını bir kez daha bütün heyecanıyla yansıtan melodiden almıştır.

            La Traviata operasının buraya kadar yapılan yorumu da göstermektedir ki, büyük sanatçı Verdi, toplum psikolojisiyle ilgili aktüel bir konuyu opera sahnesi için işlemekle, o zamana kadar hiçbir bestecinin cesaret edemediği bir eyleme yönelmiş ve devrimsel bir düşüncenin opera sanatındaki ilk uygulayıcısı olmuştur.