
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası
135. Yıl Broşürü
Ajans-Türk Matbaası
Ankara, 1961, Ekim
Cevad Memduh Altar
Türkiye’de günün sanat anlayışına yöneliş, 88 yıllık bir süre içinde arka arkaya doğan üç sanat kurumu ile başlar. Yurda Batı anlamında müzik, resim ve tiyatro zevkini getiren bu öncü kurumlardan ilki, 1826’da kurulan Bando Mızıka, ikincisi 1882’de kurulan Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi, üçüncüsü de 1914’te kurulmasına girişilen Dar-ül Bedayi’dir. Tanzimat’tan önce, sonra ve Birinci ve İkinci Meşrutiyet’lerin ardından gelen yıllarda çalışmaya başlayan kurumlar arasında bu üç sanat organı, artistik yaratış ve uygulamayı memlekete yeni anlamıyla tanıtan eğitim ve öğretim kurumu olma önemini taşır. Onun içindir ki, milletlerarası değerdeki ortaklaşa bilgi ve tekniğe dayanan çoksesli müzik sanatına ilk kapıyı, bundan 135 yıl önce kurulan Bando, yani bugünkü adıyla “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” açmıştır. Nitekim memlekette perspektifli ve üç boyutlu resim sanatına giden yol da Sanayi-i Nefise Mektebi Âlisi, yani bugünkü Güzel Sanatlar Akademisi eliyle açıldığı gibi, çağdaş tiyatronun kapısını da ilk önce Dar’ül Bedayi, yani bugünkü İstanbul Şehir Tiyatrosu açmıştır.
Türk medeniyetinin sanat grafiğinde görülen bu üç tepe, ne III. Selim’in Batıya yönelen Mühendishane-i Berri-i Humayun’unu, ne de Şinasi’nin, Ahmet Vefik Paşa’nın ve Namık Kemal’in Batı anlamındaki ilk tiyatro hamlelerini gölgelemez. Bilakis bu kuruluşlar, hızı daha önceki örnek hamlelerden almışlar, fakat memleketi ilk olarak çağdaş eğitime götüren gerçek bir okul olma özelliğini kendilerine saklamışlardır. Bu üç sanat kurumu ile ilgili kuruluş çabalarını, son 135 yılın reform hamleleri içinde her zaman hayranlıkla anarken, III. Selim, II. Mahmut ve Abdülmecit gibi yenileyicilerle birlikte, Koca Reşit Paşa’yı, Şinasi’yi, Ahmet Vefik Paşa’yı, Namık Kemal’i, Donizetti Paşa’yı, Guatelli ve Arenda Paşa’ları, Ahmet Necip Paşa’yı, Saffet Beyi, Abdülhak Hamit’i, Cemil Paşa’yı, M. Andre Antoin’ı, Zeki ve Veli Beylerle Zati Beyi, Musa Süreyya’yı, Muhsin Ertuğrul’u ve Cemal Reşit’i saygı ve sevgiyle anmaktan kendimi alamam. Çünkü Batı anlamında kalkınmanın önderleri olan bu dikkate değer hükümdar, devlet adamı ve yerli-yabancı sanatçılar iledir ki, Türkiye her şeyden önce jeopolitik durumunun ister istemez desteklediği tabii reforma geç de olsa yönelebilme gücünü elde etmiştir. Nitekim Mühendishane’nin kurulması, önce Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’ne, sonra Güzel Sanatlar Akademisine, Bando Mızıka’nın kurulması, önce Mızıka-i Humayun’a, sonra İstanbul Şehir Konservatuvarı ile Ankara Devlet Konservatuvarına, Dar-ül Bedayi’in kurulması ise, önce İstanbul Şehir Tiyatrosuna, sonra Ankara Devlet Konservatuvarının Tiyatro ve Opera Bölümlerine ve dolayısıyla bugünkü Devlet Tiyatrosu ve Operasına giden yolu açmıştır. Öte yandan Batı dünyasının tanınmış sanatçılarından Hofrat Joseph Marx, Paul Hindemith, Carl Ebert ve Dr. Ernst Praetorius’un yurda çağrılıp sanat kurumlarımızda görevlendirilmeleri imkânına da gene aynı yoldan gidilmiştir.
Son 135 yılın yukarıda açıklanan sanat bilançosu da gösteriyor ki, memleketin gerçek sanat alanındaki ilk müzik eğitim ve öğretim kurumu, yani ilk konservatuvarı, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’dır. Daha düne kadar, hattâ bugün bile, 150 yıla yaklaşan bir gelenek içinde yetiştirdiği başarılı sanatçıların çocuklarını ve torunlarını da aynı amaç uğrunda bağrında yaşatmış ve nice başarılı memleket evlatlarını kadrosuna almayı ihmal etmemiş olan bu ana müessesenin, henüz bu yıl başkentte bağımsız bir binaya kavuşabilmiş olmasının bizlere sevinç kadar hüzün verdiği bir gerçektir. Bununla beraber, memleket kültürüne hayli emeği geçen bu en eski sanat müessesesini çoktan hak ettiği binaya kavuşturan, ona layık olduğu bir salonda huzur içinde çalışma imkânı vermiş olan Millî Birlik hükümetine ve Millî Eğitim Bakanı sayın Ahmet Tahtakılıç’a bu konuda ne kadar teşekkür etsek azdır.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın 150 yıla yaklaşan memleket hizmetini burada sevgiyle anarken, bu ünlü sanat kurulunun, büyük kurtarıcı Atatürk’ün inkılaplarıyla elde ettiği geniş ölçüdeki gelişme imkânını da önemle açıklamak isterim. Atatürk inkılabı iledir ki, devlet bu biricik orkestrayı İstanbul’dan Ankara’ya getirip nihayet Millî Eğitim Bakanlığına bağlamış, üyelerin kadro ve refah imkânlarını ıslah eden iki reform kanununa kurum ilk olarak Ankara’da kavuşabilmiş, rahmetli viyolonist Zeki Bey’e devlet orkestrasının ikinci kurucusu olma vasfı Ankara’da tanınmış, nihayet Batının ünlü şeflerinden Weimar’lı General Musikdirektor Dr. Ernst Praetoius’un tam 11 yıl müddetle ve ölümü tarihine kadar orkestranın eğitim, öğretim ve konser görevini başarıyla üzerine alabilmesi de gene Ankara’da sağlanabilmiştir. Görülüyor ki bir buçuk yüzyıla yaklaşan verimli bir ömrün başarı grafiği, unutulması imkânsız olayların anılmasına vesile oluyor.
Bekleyelim, orkestramız bu yeni evine hele bir yerleşsin, kurumun dinamik müdürüne, çalışkan yönetim kurulu üyelerine ve kıymetli icracı arkadaşlara huzur içinde çalışma fırsatı hele bir verilsin, o zaman onların daha ne büyük hizmetlere aday oldukları daha iyi anlaşılacak. Elverir ki, yaşlandıkça gençleşen bu devrimci sanat yuvasının sağlam nabzı, sanat sever milletimizin her zaman elinde olsun!
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına bu yeni evinde de büyük başarılar dilerim.