
Opera program dergisine
konmak üzere
Akses’e gönderildi.
6.12.1971
Carmen operası, ünlü Fransız bestecisi Georges Bizet’nin seslendirilmiş sahne oyunu olarak yazdığı eserlerin sonuncusudur (1875). Bizet, Carmen’den önce değişik türlerde yazmış olduğu beş opera ilei pek büyük bir başarı elde edememiştir. Carmen operasının olağanüstü nitelikteki değeri ise, Bizet’nin ancak ölümünden sonra gereği gibi anlaşılmıştır. Bununla birlikte, büyük sanatçının, başlangıçta opera alanındaki başarısızlığı (1860-1872), müziklendirilmiş sahne eseri yazma isteğini hiçbir vakit olumsuz yönde etkilememiştir. Nitekim besteci, gene gençlik yıllarının aynı yaratış dönemi içinde, ünlü Fransız hikâyecisi Alphonse Daudet’nin (1840-1897) L’Arlésienne adlı dramına sadece sahne müziği yazmakla yetinmemiştir. Zamanla çok sevildiği için, konser programlarında “suite” olarak yer alan bu eserin sağladığı başarı, Bizet’yi aynı esere üç süit daha yazma yolunda etkilemiştirii; ve sanatçıyı, hayatının en büük ve en güzel yaratısı olarak nielenen Carmen operasının ön çalışmalarına başlama yolunda da gene bu eser harekete geçirmiştir.
Georges Bizet, Carmen operasının, Giuseppe Verdi’nin (1813-1901) eserleri yanında eşit düzeyde yer almış olduğunu göremeden ölmüştür. Kaldı ki, büyük besteci, daha çok İnci Avcıları adlı operasının dışında kalan sahne eserlerinde uğradığı başarısızlıkların temel nedenini, her şeyden önce iyi bir konu ve düzgün bir libretto (metin) bulamamış olmasına bağlamakta haklı idi. Çünkü bu sorun yalnız onun değil, opera yazan bütün besteciler için çözümlenmesi oldukça güç bir temel sorun olmanın niteliğini taşıyordu. Bu yüzden Ludwig van Beethoven (1770-1827) yalnız bir opera yazmakla yetinmiş, Giuseppe Verdi ise, 30 kadar operasına büyük güçlüklerle bulup işlediği konuların hepsinde umduğu başarıyı elde edememişti. Onun için Bizet, 1872 yılında bir perdelik Djamileh (Cemile) adlı operasını yazdıktan sonra, tam üç yıl sağlam bir konu bulabilmenin çabasına kapılmış ve sonuna ünlü Fransız şairi Prosper Mérimée’nin (1803-1870) bir hikâyesini bestelemeye karar vermiş ve böylece Carmen operası meydana gelmiştir (1875).
P. Mérimée’nin Carmen adlı hikâyesini opera olarak besteleme yolunda giriştiği çalışmalarda, ünlü Fransız bestecisi Jacques Fromental Halévyiii (1799-1862) ile Henri Meilhac adlı bir yazarın Bizet’ye geniş ölçüde yardımı olmuştur; ve Carmen librettosunu Halévy ile Meilhac hazırlamıştır.
Fransız opera yaratıcılığına özgü Büyük-Opera türündeiv bestelenmiş olan Carmen operası ilk olak 3 Mart 1875 tarihinde Paris’te oynanmıştır. Bizet’yi ve sanatını yorumlayan yazarların hemen hepsi, Carmen operasının ilk olarak sahneye konuşunda verimli sonuç elde edilememiş olmasının, o sıralarda hasta olan Bizet’nin ölümüne yol açmış olduğu görüşüne katılmaktadırlar. Ne yazık ki Bizet ölmüş, Carmen operasının günümüze kadar gelen temsilleri, büyük besteciye ancak ölümünden sonra dünya çapında ün sağlamıştır.
Dört perdelik Büyük-Opera türünde yazılmış olan Carmen operası, ilk olarak 1943 yılında Devlet Konservatuvarının Opera Bölümü öğrencileri tarafından Ankara’da Türkçe olarak sahneye konmuştur.
Carmen operasında, 1820 yılında İspanya’da Sevilla şehrinde geçen olayın rol ve ses dağılımı şöyledir: Carmen, sigara fabrikası işçisi ve jandarma başçavuşu Don José’nin sevdiği çingene kızı (mezzo soprano), Don José, jandarma başçavuşu (tenor), Escamillo, boğa güreşçisi (toreador) (bariton), Micaela, José’yi seven köylü kızı (soprano), Zuniga, jandarma teğmeni (bas), Morales, jandarma çavuşu (bariton), Remendado, kaçakçı (tenor), Dancairo, kaçakçı (tenor), Frasquita, çingene kızı (soprano), Mercedes, çingene kızı (soprano), askerler, boğa güreşçileri, kaçakçılar, sigara fabrikasının işçi kızları, çocuklar, halk, çingeneler.
Carmen operasının giriş müziğinde, “Boğa Güreşi” bölümü ile “Boğa Güreşi Marşı” yer almakta ve eserin bu kısmını, -tıpkı Richard Wagner’in (1813-1881) operalarında olduğu gibi- güçlü bir ana motif etkilemektedir ki bu Leitmotif, insanoğlunun kaderini müzikle sembolleştiren bir çağrışım olma niteliğindedir.
Carmen operasının kısaca açıklanmasına gelince:
Birinci perdede: Köylü kızı Micaela, çok sevdiği jandarma başçavuşu José’yi görmek için Sevilla’ya gelir. José, karakolun karşısındaki sigara fabrikasında çalışan çingene kızı Carmen’e âşıktır. Hırçın ve geçimsiz bir kız olan Carmen, bir işçi kıza bıçak çekip hapse girer; Carmen’i hapishaneye götüren jandarma başçavuşu José ise, genç kızın ellerini bilerek gevşek bağlar ve kaçmasına imkân sağlar.
İkinci perdede: Sevilla’nın ünlü boğa güreşçisi Escamillo da meyhanedeki kaçakçılar arasındadır. Escamillo’nun Toreador şarkısı herkesi büyüler. Kaçakçılar yeni bir işi planlamakta anlaşırlar; yalnız Carmen bu plana karşı çıkar ve sadece José’nin yolunu gözler. Fakat Carmen’in kaçmasına imkân sağlamış olan José de bu suçundan ötürü hapse atılır. Kaçakçılar planlarını uygulama yolunda Carmen’i elde etmeye çalışırlar. Jandarma başçavuşu José görünür. Carmen, José’nin önünde Seguidilla dansını oynar ve onu büsbütün kendine bağlar. José’nin göreve bağlılık duygusu ağır basar ve kışlaya dönmeye karar verir. Tam o sırada José’nin teğmeni Zuniga da meyhaneye gelir; José’yi oradan uzaklaştırmak ister ve ona hakaret eder. José, Carmen’i aşırı derecede sevmektedir ve tam bir bunalım içindedir. Şiddetli bir kıskançlığa kapılan José, hiçbir uyarıya boyun eğmez ve silahını çektiği gibi Zuniga’ya saldırır. Kaçakçılar da teğmeni sımsıkı tutup elinden silahını alırlar. José, kaçakçılarla suç ortağı olur ve ister istemez onlara katılmak zorunda kalır.
Üçüncü perdede: José, kaçakçılarla birlikte dağa çıkar. Burada kaçakçılar ve çingeneler fala bakıp dans ederler. Carmen artık José’den usanmıştır ve boğa güreşçisi Escamillo ile yaşamayı aklına koymuştur. Bir aralık Escamillo Carmen’i görmek için oraya gelir. José, kıskançlıkla bıçağını çekip Escamillo’ya saldırır; Carmen ve kaçakçılar araya girerler. Ölümden kurtulan Escamillo, sevincinden bütün kaçakçıları, Sevilla’da yapacağı boğa güreşine davet eder. Köylü kızı Micaela da José’nin izini bulup oraya gelir ve olanı biteni saklandığı yerden seyreder. Micaela, José’yi, ölmek üzere olan anasının yanına dönmeye teşvik eder. Carmen de José ile alay eder ve onu sevmediğini açıkça söylemekten çekinmez. Buna fena halde üzülen José, Carmen’i tehdit ederek oradan ayrılır.
Dördüncü perdede: Sevilla’da boğa güreşlerinin yapıldığı arenanın kapısı görülür. Halk, boğa güreşçisi Escamillo’yu selamlamakta ve yaşa sesleri arenadan dışarı taşmaktadır. José’nin tedidine kulak asmayan Camen, Escamillo’nun peşine düşmüştür. José, arenanın önünde Carmen’in yolunu keser ve ona kendisine dönmesini söyler. Carmen bu teklifi reddeder ve José’nin vaktiyle vermiş olduğu yüzüğü parmağından çıkarıp suratına atar. Kendini kaybeden José de Carmen’i bıçaklayıp öldürür. O anda halk, boğa güreşinde büyük başarı elde eden Escamillo’yu heyecanla selamlamakta, alkış ve yaşa sesleri etrafa yayılmaktadır.
Bizet’nin Büyük-Opera türünde ve karşılıklı konuşmaları da (reçitatif) içine almak üzere, yani Diyalog-Operası olarak bestelemiş olduğu Carmen operasını, bir bakıma İtalyan “Verismo” türünün Fransa’daki ilk örneği olarak benimsemek mümkündür. Çünkü 19. yüzyılda sırf hayale, mitolojiye ya da masala dayalı romantik konulardan alabildiğine uzaklaşmış olan İtalyan bestecileri, dünya yaşamının gerçek olaylarını işleyerek Verismo türünün, yani müziklendirilmiş sahne eserlerinde gerçekçiliğin doğmasına yol açmışlardır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, Georges Bizet, yaşadığı dönemin Verismo türüne Carmen gibi olağanüstü nitelikteki bir eserle katkıda bulunmuştur.
Carmen operasının orkestral dokusu, en küçük bir temadan en büyük bir cümleye kadar bölünmez bir bütün halinde oluşup gelişmiştir. Burada yabancı etkenlere de yer veren besteci, bütün heyecanıyla İspanya’ya yönelmiştir. Bu eserde İspanya’nın etnik özellikleri ile İspanyol halkının boğa güreşlerine olan sınırsız tutkusu dile getirilmiştir. Bu tür tutkuların en ateşlisini, Carmen’den yansıyan şeytansal karakterde izlemek mümkündür.
Önceki eserlerinde klasik biçimden alabildiğine uzaklaşmaya çaba harcamış olan Bizet, Carmen operasında yeniden simetriye dönerken, anlatımda izlenimciliğe, teknikte klasik uygulamaya yer vermiştir. Onun içindir ki, reçitatifler ile baleler bu esere sonradan katılmıştır. 19. yüzyılın büyük Alman bestecisi Richard Wagner’in, operalarını hacimli ünitelerin bileşimi halinde yaratması yanında Bizet, roman türünün simetrik biçim ve simetrik bölüm tekniğine dayanan özelliğini, akıcı bir melodi zenginliği içinde birbiri ardına gelen tablolar halinde işlemiştir. Öte yandan Carmen operasında büyük önem taşıyan karakter yorumlarına, Verdi’de olduğu gibi, librettoda değil de eserin müzikal dokusunda gereğince yer verilmiştir. Mesela bu eserde Carmen tipinden yansıması gereken gurur ve güven psikozunu, bu rol ile ilgili partilerde sezmemeye imkân yoktur.
Georges Bizet, Carmen operasının özellikle II. ve III. perdelerinin son bölümlerinde, dramatik uygulayışın zirvesine ulaşmıştır. Ünlü bir eleştirici, Carmen operasını: “İnsanı, egzotik duygulara sürükleyen renkli bir müzik!” görüşü ile nitelemektedir.
Bizet, gördüğünü, duyduğunu ve anladığını, sanatında doğrudan doğruya dile getiren bir sanatçı idi. Ondan dolayı besteci, Orta Avrupa’nın ünlü bestecilerinin hemen hepsinin yapmış olduğu gibi, kapalı yorumlardan, filozofik düşünüşlerden, mistik dalışlardan kendini tamamen uzak tutmuş ve yaratışlarına, kolaylıkla anlaşılabilecek nitelik vermekte üstün başarı elde etmiştir.
Bizet yaratıcılığında beliren güçlü renk özlemi, sanatçının başka ülkelerin özelliklerine duyduğu özlemi zamanla daha da arttırmıştır. Böylelikle Bizet, yabancı toplulukların estetik sezişlerinden de yararlanabilme yeteneğini kazanmış ve bunun sonucu olarak: Djamileh (Cemile) operasını Mısır’dan, Carmen’i İspanya’dan, İnci Avcuları’nı Doğu dünyasından esinlenerek yazmıştır. Sırf bu bakımdan Bizet’yi izlenimci olarak nitelemek yerinde olur. Hattâ Bizet, bütün izlenimciler gibi, daha çok dış dünyaya yönelmiş, egzotik görünüşlerden çabucak etkilenmiştir. Bu nedenledir ki Bizet, biçimden alabildiğine kaçarak, bir anda gelip giden yaşantıların izlenimiyle yetinmiş, eserlerini tabiatın parlak renkleriyle işlemeyi öngörmüştür. Bizet’nin bu tutumu, Fransa’daki resim izlenimciliği yanında müzik izlenimciliğinin de doğmasına yol açmıştır. Büyük Alman filozofu Friedrich Nietzsche (1844-1900), ileri yaşlarda baş gösteren düşünce ayrılığından dolayı Wagner’e ve sanatına yüz çevirdikten sonra, Bizet yaratıcılığını “Akdeniz müziği” olarak nitelemiştir. Ne yazık ki Bizet, sanat dünyasının kendisine kollarını henüz açmaya hazırlandığı sırada, 3 Haziran 1875’te 37 yaşında hayata gözlerini yummuş ve insanlık büyük bir yaratıcıyı çok erken kaybetmiştir.
i Don Procopio (1860); La guzla de l’émir (1860); Les pêcheurs de perles (1863)
La jolie fille de Perth (1867); Djamileh (1872).
ii L’Arlésienne II (1866-68).
iii Bizet, Halévy’ye damat olmuş ve onun Geneviève adlı kızıyla evlemişti. Halévy’nin Vanina d’Ornano adlı operasını ölümünden sonra Bizet tamamlamıştır.
iv Büyük-Opera türündeki eserlerin librettolarında olduğu gibi müziğinde de parlak ve ihtişamlı bir görünüş ile olağanüstü bir heyecan ön planda yer almaktadır. I. Napolyon, Ampir ve Restorasyon devrimleri ile 1830 ve 1848 ihtilalleri ve ikinci Ampir dönemi Büyük-Opera’ya geniş ölçüde konu vermiştir.