
Carl Ebert raporu
Bir millî Türk opera ve temaşa [tiyatro] sahnesi kurmak gayesiyle tiyatro mektepleri tesisi hakkında
Rapor
Kültür Bakanının, bir millî Türk opera ve temaşa [tiyatro] sahnesi kurmak gayesiyle tiyatro mektepleri tesisi hususunda bir rapor tanzimi yolunda verdikleri emri tatbik [uygulamak] için her şeyden evvel Türk tiyatrosunun bugünkü vaziyeti hakkında kesbi malûmata muhtaç idim [bilgi edinmem gerekiyordu].
Burada Türk tiyatrosunun tarihinden bahsetmeği kendim için zaid [gereksiz] buluyorum. Bu tarih, Türk tiyatrosunun bugünkü vaziyeti üzerindeki tesirleri görüldüğü ve herhangi zararlı geriliklerinin izalesi [yok edilmesi] icap ettiği miktarda nazarı itibare [göz önüne] alınacaktır.
Malûm olduğu üzere Türk tiyatrosu 19uncu asırda, yani garbi [Batı] Avrupa’da sahnenin bir “ahlak müessesesi” olarak tanınmağa muvaffak [başarılı] olduğu ve “yetişkinlerin üniversitesi” olarak umumun [halkın] en yüksek teveccühüne mazhar bulunduğu [ilgisini kazandığı] sıralarda Türk olmayan müteşebbislerin [girişimcilerin] ve komiklerin [artistlerin] elinde kalmıştı ki bunlar da temsil sanatının en iptidai [ilkel] şeklini, “tuluatçılığı” tatbik ve icra etmekte idiler
Uzun seneler süren bu faaliyetin muzur [zararlı] neticelerinin bilhassa şu iki surette tezahür edeceği bedihidir [ortaya çıkacağı açıktır]:
Bu zararlara karşı, Bursa’da Ahmed Vefik Paşa’nın himayesi altındaki tiyatronun kısa fakat zengin tezehhürü [parlayışı] devamlı bir salah [iyilik] teşkil edemezdi [oluşturamazdı]. Çünkü o zamanlar resmî devlet makamları tiyatronun halk terbiyesindeki kıymeti hakkında bir fikir sahibi değil idiler ve pek güzel teşekküle başlamış olan Türk tiyatrosunun kurulmasını temellendirmek ve ilerletmek için hiçbir tedbir almadılar. Ahmed Vefik Paşa’nın kuvvetli teşebbüslerinde [girişimlerinde] apaçık görünen bir bilgiye hayret etmeliyiz. Bu zat daha o zaman, bugün bile millî bir dramatik sanatın yaratılmasına mani olan şu meseleleri ele almıştı: Dramatik edebiyat eserlerinin mevcut olmayışı ve aktörlerinin dil ve temsil bakımından yabaniliği [yabancılığı]. Hatta denilebilir ki, Ahmed Vefik Paşa, şimdi 60 sene geride kalmış olan mesaisinde, mesuliyetini müdrik [sorumluluğunun bilincinde] bir sanat siyasetinin gitmesi lazım olan yolu sarahatle [açıkça] göstermiştir.
Bu zat, bugüne kadar birer örnek olarak kalan Moliére tercümeleri ile zamanının tiyatrosuna, noksan [eksik] olan klasik edebiyatın yerine, tam bir “Ersatz” [karşılık, bir şeyin yerine geçen şey] koymuş ve aktörlerine de, lisanlarını terbiye edecek ve bu lisanı o zamana kadar devam eden adi halk lisanının aşağı mevkiinden hakiki edebiyatın istediği asil bir yüksek lisan seviyesine çıkaracak yüksek kıymette çalışma materyeli [malzemesi] vermiştir.
Bu hedefe varmak için Vefik Paşa hadsî şekilde [hızlı bir kavrayışla] ikinci ihtiyacı da tehvin etti [kolaylaştırdı], ki bunu Türk tiyatrosunun modern bir müceddidi [yenileyicisi] de göz önünde tutmak mecburiyetindedir:
Vefik Paşa garp [Batı] tiyatrolarının 200 seneden beri malik [sahip] oldukları temsil tradisyonunu [geleneğini] temin için kendi aktörlerini sıkı bir öğretimden geçirdi. Mumaileyhin [adı geçenin] provalara bizzat nezaret ettiği [gözlemlediği] ve elinde daima hazır duran bastonuyla aktörlerin her lisan ihmallerini cezalandırdığı hakkındaki rivayet de bu fevkalade adamın hedefini nasıl yüksek bir sanatkâr ciddiyeti ve mesuliyet hissi ile takip ettiğini gösterir.
Bu misallerde [örneklerde] duruşumun sebebi, Türk tiyatrosunun reformunda, bugün de, Vefik Paşa’nın bu iki isteğinde toplanmış olandan daha vazıh [açık] şekilde, bir meseleyi kavrayış ve hedef tutuş gösterilemeyeceği içindir:
Lüzumu kadar mesuliyet şuuru [sorumluluk bilinci] ile bu vazifeler ele alınırsa, garp [Batı] tiyatro ve kültürünün de gösterdiği gibi, edebiyatla tiyatro arasında fasılasız ve mütekabil [aralıksız ve karşılıklı] bir besleme meydana geleceğinden şüphe edilemez. Bunun da neticesi halk kitlesi üzerinde dehşetli manevi ve kültürel bir tesir olacaktır. Modern Türkiye’de halkevlerinin mesaisi ile Ertuğrul Muhsin Bey’in İstanbul şehir tiyatrosundaki memnuniyet bahş [sevindirici], hatta müşkül şerait içinde [zor şartlar altında], doğrudan doğruya şayanı hayret [şaşırtıcı] muvaffakiyetleri [başarıları] bu hedefe ulaşmak iradesini göstermektedir. Bu sahnede Goethe’nin Faust’unu Türkçe dinlemek zevkine nail olduk. Ve herhalde burada tenkidî [eleştirel] birkaç fikir izhar edebilirim [ortaya koyabilirim], bilhassa bu meyanda [arada] topladığım birkaç bilgi bu raporun çerçevesine dahil bazı görüş ve teklifleri takviyeye yardım edecektir. Fakat Muhsin Bey’in böyle “alelhusus [her şeyden önce] Alman” bir eseri fevkalade lisan ve sahne tekniği güçlükleriyle birlikte Türk halkına sunmakla gösterdiği cesaret, bu meselede her kritik teferruattan [ayrıntıdan] evvel takdirle söylenmelidir.
Bu esnada tespit etmiş olduğum şu nokta bana ziyadesiyle [fazlasıyla] öğretici görünüyor: bu fevkalade rejisörün yapıcı iradesi teknik ihtiyaçlara hakim olmuş ise de mümessiller [oyuncular] üzerindeki tesiri -iyi yetişmiş konuşucuların göze çarpacak şekildeki noksanlığı [eksikliği] yüzünden- ehemmiyetli derecede haleldar olmuştur [bozulmuştur]. Bir kısmını bilahare [daha sonra] “Fledermaus”ın [Yarasa] temsilinde tekrar gördüğüm bu mümessiller [oyuncular] gerçi basit bir salon muhaveresini [konuşmasını] hatasız yapabiliyorlarsa da, büyük bir edebî eser muvacehesinde [karşısında] duraklıyorlar. Çünkü bu edebî eserin yüksek lisanı bilhassa terbiye edilmiş nefes ve konuşma tekniğine muhtaçtır. Bunun için Grätchen’in fevkalade istidatlı mümessilini [yetenekli oyuncusunu] rollerinin mükâlemeli [söyleşmeli] kısımlarında (din konuşması, bahçe, birinci monolog) fevkalade şahsî bir letafet [güzellik] içinde ve Alman Grätchen tipini hadsî bir şekilde [hızlı bir kavrayışla] sanatkârca dolduran mükâlemelerde görmek, sonra da bu sanatkârın en mühim sahnelerden olan “dua” ve “zindan”da, -bu sahneler daha kuvvetli bir ses istediği için- tamamen aksadığına şahit olmak bu cihetten [yönden] enteresan idi. Bu vak’a [olay] asla tek değildir. (Mesela Faust mümessilinde de [oyuncusunda da] aynı şey müşahede edilebilir [gözlemlenebilir].) Fakat bu vaziyette kuvvetli bir temsil istidadının sadece kabiliyetlerini tamamen gösterememesiyle kalmayıp, icap eden teknik esaslar buna mahsus tedris [öğretim] mahallerinin noksanlığından [eksikliğinden] dolayı gösterilemediği takdirde, daimî bir ses bozukluğu gibi büyük bir tehlikeye de maruz kalacağına bu vak’a kuvvetli bir misaldir [örnektir].
Fakat ben herhangi bir aktör veya opera mugannisinin [şarkıcısının] yetiştirilmesi meselesini tetkikten [incelemeden] önce, müstakbel Türk tiyatrosunun muhtemel şekillerini tefrik etmek [ayırt etmek] istiyorum. Çünkü pek tabii olarak bir mümessil [oyuncu], tiyatronun kendine hedef olarak aldığı şeylere göre yetiştirilecektir.
Biz Avrupa tiyatrolarına iki tane esasından ayrı şekil görüyoruz:
Birinci ve en mühim şart:
Bir devlet tiyatro akademisinin kurulmasıdır.
1- Bunun manası:
Kısa görüşlü müşahitler [gözlemciler] bir tiyatro mektebinin manasını ve ne işe yarayacağını soracaklar ve birçok meşhur sahne sanatkârları göstereceklerdir ki, bunlar bir istidadın mektepsiz de sahne yolunu bulabileceğine bir misal teşkil edecektir [örnek oluşturacaktır].
Bunlar unutuyorlar ki, mesele “deha = genie” yetiştirmek değildir. Bilakis bu “yetiştirmek” kelimesinin manasında, gizli şeyleri, serbest olmayan, kapalı şeyleri ortaya çıkarmak, zaafları ve hataları düzeltmek, iyi istidatları bir bahçıvan ihtimamiyle [özeniyle] olgunlaştırmak ve umumi seviyenin yükseltilmesine vasıl olmak [erişmek] vardır ki, bu da, hakiki bir tiyatro kültürü için, birkaç hususi istidadın teşkil ettiği güzel bir cepheden çok daha ehemmiyetlidir.
Aynı müşahitler [gözlemciler] belki en müsteid namzetlerin [yetenekli adayların] ecnebi memleketlere tahsile gönderilmesinin kâfi geleceği fikrindedirler. Buna şu cevap verilebilir: Bu birkaç kişi en müsait ihtimalle belki şahsan bundan istifade ederler [yararlanırlar], fakat yüzde doksanı bir pedagojik istidada malik [yeteneğe sahip] olmayacağı için memlekette bu istifadelerini hiç kimseye nakledemezler ve böylece şu Türk darbı meseli [atasözü] hakikat olur: Bir çiçekle yaz olmaz.
Bu neviden her türlü heveskârane ukalalıkların kuruluş planına müdahalesinin önüne geçmek ve diğer cihetten de bu yenileşme işine, muvaffakiyeti için lazım olan, kıymet ve kudreti vermek için muhakkak surette bir kanun kabulü ile tiyatro mesleğinin her namzedi [adayı] için:
tiyatro mektebinin bitirilmesini şart koşmak
muhakkak surette lazımdır. Hiçbir Türk tiyatrosu iki seneden sonra -yani devlet akademisinin ilk talebeleri tahsillerini bitirince- bu tahsili bitirdiğine dair vesika [belge] gösteremeyen hiçbir yeni aza [üye] angaje etmemelidir.
2- Bunun kuruluşu:
Tedrisatın temeli: bilgi, ruh ve sistemdir. Bunun için ilk mesele uygun muallimler tayini olacaktır. Mesele budur, çünkü esas itibariyle bir talebe meselesi mevcut değil, bir muallim meselesi mevcuttur.
Bilgi: Muallimleri tayin ederken istenilen bilginin, ihtiyar günlerini burada rahat geçirmek isteyen her tecrübeli artist veya mugannide [şarkıcıda] mevcut olan bilgiden olmamasına dikkat etmelidir. Bilgi aynı zamanda pedagojik bilgidir ve bu da bir yaş meselesi değildir, bir istidat [yetenek] meselesidir.
Ruh: Sinekur [arpalık, avanta] arayan adamlar muallimlik mesleği için muvafık [uygun] bir ruh taşımakta değildirler. Ancak işte ve kendisine emniyet edilen insan materyalinde şiddetli bir şevk bulan kimse, bu şevki talebesine her şeyden evvel nakleder ve tahsilin temposunu böylece tayin eder.
Sistem: Tedris [öğretim] sistemi, ihtimamla tertip ve kat’iyetle tanzim olunan [özenle ve kesin bir şekilde düzenlenen] bir ders planı ile elde edilir. Bu, kurma işinin, sanat bakımından sağlamlığı, sanat bakımından disiplini ve şaşmaz sebatı için bir garanti olmalıdır.
Bir müdür
Bir müdür tayin edilmelidir ki, bu yalnız bu esaslara riayeti [uymayı], daimi ve mesleki şekilde dersleri kontrol etmeği, imtihanları [sınavları] yapmağı, muallim konferanslarında sınıfların münferit [tek tek] hedeflerini tespit etmeği [saptamayı] değil, şahsiyetinin bütün kuvvetiyle muallimlere ve talebeye mesleklerine karşı bir hayranlık ve kendi otoritesine karşı gür bir itimat aşılayabilmeği başarmalıdır.
Türk tiyatrosunun kuruluşu işinde en mes’uliyetli vazifeyi ifa ile mükellef [sorumlu, görevi yerine getirmekle yükümlü] olan bu mevkie en iyi eleman getirilmelidir. Müstakbel millî tiyatronun teşekkülünün mühim bir kısmı onun kabiliyetine ve idealizmine bağlıdır. Bu zat Türk tiyatrosunun bütün bir devrine -ve bilhassa ilk tarih yapan devrine- bir çehre vermek imkânlarına maliktir [sahiptir]. Bu vazifeyi bittabi [elbette] yalnız bir Türk ifa edebilir [yerine getirebilir]. İptidalarda [başlangıçta] belki muvaffak [başarılı] şekilde yetişmiş şahsiyetler bulunamayacağından, ilk tesisat [kuruluş] ve muayyen bir intikal devresi [belirli bir geçiş dönemi] için bir Avrupalı mütehassıs [uzman] tayini lüzumlu olabilir. Bu zat derhal münasip Türk asistanlar çağırır ve muallimler arasından bir muvakkat (interimistik) [geçici] müdür seçer. Aynı zamanda yeni yetişecek rejisörler için mülhak [ek] bir seminer açmak vazifesi ve talebeye pratik demonstrasyonlar [gösteriler] yaptırmak, imtihanların hazırlanması ve kontrolü vazifeleri, ve genç, mesleğe yeni girmiş aktörler ve muganniler [şarkıcılar] için açılan kursların idaresi bu zata verilebilir. Bu faaliyetler için daimi surette Ankara’da bulunmağa muhakkak ihtiyaç yoktur. Senede 2-3 tane 6-8 hafta süren çalışma devreleri kâfidir. Mamafih bu vazifeyi alan adam hükümetin mutemedi sıfatıyla bütün mektep idaresinin yavaş yavaş Türk ellere intikalini [geçmesini] kontrol ile mükelleftir [yükümlüdür] ve Türk müdür vazifesine başlayıncaya kadar tedris sisteminden ve hedeflerinden mesuldür [sorumludur].
Muallim meselesi
İptidada [başlangıçta] muallim meselesi daha kolay şekilde halledilecek değildir. Türkiye’de, Ertuğrul Muhsin ve Raşid Rıza Bey gibi selâhiyettar zevatın [yetkili kişilerin] söylediklerine nazaran [göre], dramatik tedrisin [öğretimin] muayyen [belirli] ana sahalarında, mesela fonetikte, birinci sınıf mütehassıslar [uzmanlar] yoktur. Bu saha için yüksek kabiliyetli ecnebi mütehassıslar celp olunmalıdır [getirtilmelidir]. Bunlar muayyen tedrisattan maada [belirli öğretimin dışında] muallim olmağa elverişli asistanların yetiştirilmesini de üzerlerine alacaklar ve bundan maada [başka] halen istihdam edilmekte bulunan aktör ve mugannilerin [şarkıcıların] kontrol ve ıslahı ile de meşgul olacaklardır. (Bak. Üçüncü sahifede evvelce verilmiş olan misaller.)
Şu muallimlere ihtiyaç vardır:
Ana derslerden: | |
1. Fonetik, konuşma tekniği | 1 (Avrupalı) |
Fonetik, konuşma tekniği | (asistan – kadın) 1 (Avrupalı) |
2. Retorik | 1 (Türk) |
3. Pantomim | (Müdürün tensibi [onayı] ile) |
Mütemmim [tamamlayıcı] derslerden: | |
4. Ritmik jimnastik, dans | 1 (Türk) erkek, kadın |
5. Vücut artistiği | 1 (iki üç ay için Avrupalı, sonra Türk) |
6. Spor (eskrim) | |
7. Musiki terbiyesi, şan,piyano ve samia terbiye[kulak terbiyesi] | Opera mektebi 1 ve 3 numaralara bak. |
Kurslarda: | |
8. İlmî tedrisat; edebiyat tarihi ,sanat tarihi | 1 (Türk) |
9. Lisan, Almanca, Fransızca | 2 (Türk) |
Birinci sene - Opera mektebi | |
Ana derslerden: | |
1. Fonetik, şarkı | 1 (Avrupalı) halen mevcut |
Fonetik, şarkı | 1 (Avrupalı) |
2. Samia [kulak] terbiyesi Fonetik ve harmoni ilmiyle münasebettar [ilgili] olarak. | |
Mütemmim [tamamlayıcı] derslerden: | |
3. Musiki terbiyesi, piyano | 1 (Türk) |
4. Vücut terbiyesi | |
5. Vücut terbiyesi | Tiyatro mektebi 4,5,6'ya bak. |
6. Vücut terbiyesi | 1 (Türk) |
Kurslarda: | |
8. Lisan: Almanca, İtalyanca | Bak: tiyatro mektebi 9 no. 1 (Türk) |
Fakat iyi kalitede muallimler ve iyi idare edilen muallim istidatları mevcut olduğu takdirde tiyatro mektebinin ders zümrelerinden [gruplarından]:
ve opera mektebinin ders zümrelerinden
birer elde birleştirilebileceği için ……. toptan tayin edilmesi iktiza edenler [gerekenler] şunlardır:
Müdür ve müdür vekili 2
Tiyatro mektebi için muallim
Opera mektebi için muallim
Her iki kısım için birlikte muallim
Devri kurslar için muallim
Ana derslere ait birkaç talim unsurunun, mektebin inkişafı [gelişmesi], yani yeni sınıfların teşekkülü ile [oluşturulmasıyla] yeni muallimler alınarak, yükleri hafifletilmelidir.
Tedrisatın [öğretimin] devamında (bak: ders planı) yeni muallimlerden şunlar tayin edilmelidir:
Aktörlük tedrisatının ikinci senesinde:
Aktörlük tedrisatının üçüncü senesinde
Mütemmim ders olarak:
Opera tedrisatının üçüncü senesinde
Opera tedrisatının dördüncü senesinde
Seminerler ve hususi kurslar için (reji, dekor, sahne tekniği ve tenviri [aydınlatması] kursları) ve aynı zamanda koro ve bale mektepleri için muallim meselesi burada nazarı itibare [göz önüne] alınmamıştır.
Nisbeten [görece] kısa bir zamanda (konuşma sahnesi tedrisatı için 2-3 sene, opera için 4-5 sene içinde) ecnebi tedris unsurları tayin etmek lüzumu kalmayacaktır.
Talebeler
Her millet kendinin hakiki istidatlarını [yeteneklerini] bulup onları en yüksek başarılara sevk etmeği ister.
Bunun için tedrisat esas itibariyle parasız olmalıdır: Bu esaslı şartın yerine getirilmemesi yüzünden garbi [Batı] Avrupa’da bugün bile hemen hemen bütün sanat terbiyesi reformları muvaffakiyetsizliğe [başarısızlığa] uğramaktadır. Fakat içinde sakladığı istidatları ortaya çıkarmayı, başka bir memlekete nasip olmayan bir büyüklük ve ileri görürlük ile kendine gaye edinen bir memleket için bu pek tabii bir şey olacaktır.
Tiyatro akademisine talebe alınmak için kat’î [kesin] prensipler ortaya konulmalı ve bunlar duhul imtihanlarında miyar olarak istimal olunmalıdır [giriş sınavlarında ölçü olarak kullanılmalıdır]. Henüz mektep faaliyete başlamadan ve hakiki bir muallimler heyeti vücuda gelmeden imtihan komisyonu gayeye uygun olarak şöyle teşekkül edebilir:
Bunlara ilaveten opera sınıflarına alma imtihanında orkestra şefi ve muavini
Her iki imtihan için:
Kabul imtihanı:
Devlet makamlarının (Kültür Bakanlığının) gazetelerde, radyoda ve üniversitenin, konservatuvarların, ticaret ve meslek mekteplerinin siyah tahtalarındaki ilanları vasıtasıyla kabul şartları umuma ilan olunur.
Talebe şunları gönderecektir:
Tiyatro mektebi için:
Opera mektebi için:
Piyanoda samia [kulak] terbiyesi imtihanı
İcap ederse enstrümantal bilgiler
Bu kurma ameliyesi [işi] fikrini daha yaz esnasında makaleler ve icap ederse konferanslarla popülarize etmek muvafık olur [halka duyurmak uygun olur]. Böylece bilahare [daha sonra] yapılacak talebe davetine zemin hazırlanmış bulunur.
İptidalarda [başlangıçta] talebenin bilgi seviyesinin hususunu pek titizce çizmek mümkün olmayacaktır. Fakat esas itibariyle orta mektep şahadetnamesi [diploması] istenilmeli ve ancak pek fevkalade istidatlar muvacehesinde [yetenekler karşısında] bundan vazgeçilmelidir. Arızasız bir tedrisatın yapılabilmesi için mütecanis [türdeş] bir bilgi standardı lazımdır. Bilgi noksanları [eksiklikleri] görülen sahalarda diğer talebe veya orta mektep muallimleri tarafından “yardım dersleri” verdirilmelidir.
Mümkün mertebe [olduğu kadar] tiyatro mektebi için “30”dan, opera mektebi için “20”den fazla talebe alınmamalıdır. Bittabi [elbette] bu rakamlar yalnız ilk sınıflar içindir. Daha sonraki senelerde bir sınıfta “10”dan fazla talebe olmamalıdır. Böylece tedrisatın ferdileştirilmesi [bireyselleştirilmesi] tehlikeye uğratılmış olur. İptidada [önceleri] çok yüksek olan talebe sayısının tedricen [yavaş yavaş] azaltılması, üç ayda bir yapılan eleme imtihanları ile ve pek tabii bir şekilde elde edilir.
Bu imtihanlar yalnız müdüre elde edilen başarıları kontrol etmek imkânını vermekle kalmayıp, aynı zamanda her şeyden evvel tembel veya geri çocukları derhal veya muayyen bir mühletten [belli bir süre] sonra uzaklaştırmağa yarar. Her muallim ders saatlerindeki talebe başarıları hakkında daima defter tutmağa mecburdur.
Talebenin imtihandaki tesadüfi bir muvaffakiyetsizliği muallimin şahadeti [tanıklığı] ile tadil edilebilir [değiştirilebilir]. Bütün tahsilin hitamında [bitmesinde] halka karşı mektebin başarıları müteaddit bitiş temsilleri ile gösterilir. Bu temsillerde mektep mezunları klasik veya modern piyeslerden veya operalardan sahneleri veya bütün eserleri tam sahneye muvafık [uygun] şekilde –yani kostüm ve maske, dekor ve tenvirat [ışıklandırma] ile umumun tenkidine arz ederler [halkın eleştirisine sunarlar]. Muvaffak [başarılı] olan mezunlar bir olgunluk şahadetnamesi [diploması] alırlar. Bilhassa istidatlı olanlar için (tegannide) [şanda] Avrupa’da tahsillerini genişletmelerini temin edecek para vazolunur [ortaya konur].
Tahsil müddeti hiçbir zaman:
aşağı olmamalıdır. Bu müddetleri azaltmaktan kemali ısrar [ısrarla] ile tahzir ederim [sakınırım]. Hem mektep hem talebeler bu takdirde en büyük tehlikeye arz olunmuş olur. Yalnız ve yalnız ilk intikal safhasında [nakil aşamasında] pek müstesna vakalarda bundan istisnaya müsaade olunabilir. Bu hususta karar vermek salâhiyeti tamamen sahibi mesuliyet [sorumluluk sahibi] müdürün elinde bulunmalıdır.
Ders planı
(Âtideki [aşağıdaki] ders planı yalnız bir şemadır. Vaziyetlerin icabına, talebenin adet ve istidadına, eldeki muallim mevcudunun uygunluğuna göre tadil edilir. Çok talebe mevcut olduğu takdirde sınıflar şubelere ayrılmalıdır: Aktörlükte, fonetik, retorik ve müzik terbiyesi; operada da buna müşabih [benzer] olarak ayrılmalıdır. Burada işaret edilmiş olan ders saatleri daima talebeyi nazarı dikkate [göz önüne] almış olup muallimi istihdaf etmiş [hedef almış] değildir.)
Ders planı | |||
I-Tiyatro mektebi | |||
Ana dersler | Mütemmim [yardımcı]dersler | ||
Haftada Saat | Haftada Saat | ||
1.Sene | |||
Fonetik ve | 6 | Beden terbiyesi: | |
Nefes tekniği | 3 | Ritmik jimnastik | 3 |
Retorik | 4 | Vücut artistiği | 3 |
Pantomim | 3 | Spor (Eskrim) | 2 |
Dans | 1 | ||
Müzik terbiyesi: | |||
Alet | 1 | ||
Vokal | 1 | ||
Samia [kulak] terbiyesi | 1 | ||
İlmî terbiye: |
|||
Edebiyat ve sanat tarihi | 1 | ||
Dil | 2 | ||
Toplam | 16 | 16 | |
Her talebeye haftada 32 ders saati |
|||
2. Sene | |||
Fonetik | 6 | Vücut terbiyesi: |
|
Nefes tekniği | 3 | Vücut artistiği | 3 |
Rol tetebbuu | 6 | Spor | 2 |
Retorik | 3 | Ritmik jimnastik | 2 |
Pantomim | 2 | Müzik terbiyesi (Bak. yukarı) | 2 |
İlmî terbiye: |
|||
Edebiyat ve lisan | 2 | ||
Toplam | 20 | 13 | |
Her talebeye haftada 33 ders saati |
|||
3.sene | |||
Ansamble tetebbuu | 12 | Rol ve eser tahlili | 3 |
Rol | 6 | Vücut artistiği | 3 |
Fonetik | 3 | Spor | 2 |
Nefes tekniği | 2 | Dans | 1 |
Retorik | 2 | Müzik terbiyesi (Bak. yukarı) | 1 |
İlmî terbiye | 2 | ||
Makyaj | 1 | ||
Toplam | 25 | 13 | |
Her talebeye haftada 38 saat |
|||
II. Opera mektebi |
|||
1.sene | |||
Fonetik (şan) | 6 | Alet: piyano | 2 |
Nefes tekniği | 3 | Vücut terbiyesi: |
|
Samia [kulak] terbiyesi | 3 | Ritmik jimnastik | 3 |
Spor | 2 | ||
Dans | 2 | ||
İlmî terbiye: |
|||
Harmoni ilmi | 2 | ||
Müzik tarihi | 1 | ||
Dil | 2 | ||
Toplam | 12 | 14 | |
Her talebeye haftada 26 saat |
|||
2.sene | |||
Fonetik | 9 | Alet | 2 |
Nefes tekniği | 3 | Vücut terbiyesi: |
|
Samia [kulak] terbiyesi | 3 | Ritmik jimnastik | 2 |
Pantomim | 2 | Spor | 2 |
Dans | 2 | ||
Harmoni ilmi | 2 | ||
Müzik tarihi | 1 | ||
Dil | 2 | ||
Toplam | 17 | 13 | |
Her talebeye haftada 30 saat |
|||
3. Sene | |||
Fonetik | 6 | Alet | 2 |
Nefes tekniği | 3 | Ritmik jimnastik | 1 |
Partisyon | 6 | Spor | 2 |
Samia [kulak] terbiyesi | 2 | Dans | 2 |
Pantomim (parti tahlili ile) | 2 | Harmoni ilmi | 1 |
Müzik terbiyesi | 1 | ||
Dil | 2 | ||
Toplam | 19 | 11 | |
Her talebeye haftada 30 saat |
|||
4.sene | |||
3üncü sene gibi (yalnız ilave olarak haftada 2 saat diyalog temrinleri: ritmik jimnastik yerine) |
|||
5.sene | |||
Fonetik ve nefes tekniği | 6 | Alet: piyano | 2 |
Partisyon | 6 | Retorik, diyalog temrinleri | 2 |
Ansambl | 6 | Vücut artistiği | 2 |
Samia [kulak] terbiyesi | 2 | Spor | 2 |
Dans | 1 | ||
Harmoni ilmi | |||
Müzik tarihi | 1 | ||
Sanat tarihi, kostüm ilmi | 1 | ||
Dil | 2 | ||
Makyaj | 1 | ||
Toplam | 20 | 14 | |
Her talebe için haftada 34 saat |
Ders planının izahı hakkında
Tiyatro tedrisatı:
Fonetik, ses ilmi [bilimi], müstakbel konuşucunun sesini hazırlayacaktır. Bunun için bütün ders planının alfabesidir, bilhassa ilk sınıflarda. Diğer bir yerde de söylemiş olduğum gibi, Türk mütehassısların fikirlerine göre bu ilimde Türkiye’de bu hususi sahada tamamen muallim noksanı [öğretmen eksikliği] vardır. Burada derhal yardımcı bulmak en mücbir ve seri [zorunlu ve acil] bir iş olmalıdır, aksi halde Türk tiyatrosu hiçbir zaman hakiki bir inkişafa mazhar olamaz [gelişime erişemez]. Çağrılacak olan Avrupalı mütehassıs derhal Türk asistanlar yetiştirmekle tavzif edilmelidir [görevlendirilmelidir] ki bunlar ilerde bizzat muallimlik edebilsinler.
Bu şube Avrupa’da birçok mümessile malik [temsilciye sahip] ise de -burası şarlatanlığın hakiki bir meydanıdır- pek nadir olan ve aynı zamanda bir mesuliyet [sorumluluk] hissi taşıyan hakiki muktedirler [güç sahipleri] pek yüksek parayla tediye edilmekte olduklarından, en iyi fonetikçilerden birini uzun zaman Ankara için angaje etmek, imkânsız değilse de pek güç olacaktır. Bunun için bu nevi bir otoriteyi iptidalarda [başlangıçta] ve müteaddit [birden fazla] kısa devamlı çalışma devreleri için çağırmağı ve daimi muavin [yardımcı] olarak bu zatın tavsiye edeceği ve onun metoduna vakıf [iyi bilen] bir veya iki Avrupalı asistanı bir veya iki sene için getirtmeği teklif ederim. Arzu edildiği takdirde bana en muvafık [uygun] görünen şahsiyetlerin isimlerini zikretmeğe maalmemnuniye amadeyim [memnuniyetle hazırım].
Fonetiğin sayısız “sistem” ve “metod”ları vardır ve muazzam bir edebiyat bu sahadaki karışıklığı daha arttırmaktadır. Bunun için muallim intihabında [öğretmen seçiminde] fevkalade ihtiyat ile hareket edilmeli ve mukavelenamesine [sözleşmesine] -asistanlarınkine de- devletin fesih hakkı konulmalıdır.
Nefes tekniği:
Ayrı bir ders değildir, fonetikçi tarafından öğretilir. Bu zat her fonetik dersinin başına yarım saatlik bir nefes tekniği dersi koyar.
Fonetik ve nefes tekniği temrinlerinin [alıştırmalarının] erkek ve kız talebeye ayrı ayrı yaptırılması daha muvafıktır [uygundur], çünkü bu cinsler başka başka fizyolojik hususiyetlere maliktirler.
Retorik:
Ses ilminin devamı halinde konuşma sanatını öğretir. Tiyatro talebesi asıl vazifesine, yani temsile varmadan evvel onu sıkı bir fizik (fonetik) ve psişik (retorik) talimlerden geçirmek ve böylece ses ifade kuvvetini ve ruhî hareketliliği terbiye etmek her halde lazımdır. Retorik, temrin mevzuu [alıştırma konusu] olarak, her türlü mensur [nesir, düz yazı] eserleri alır (hikâye, roman, mektup veya büyük devlet adamlarının nutukları), fakat dramatik eserleri henüz almaz. İntihabda [seçimde] şekil güzelliği ve mevzuun fikrî vaziyeti amil [neden] olmalı fakat vukuatın cereyanı [olayların akışı] veya dramatik ifade amil olmamalıdır. Talebe kendisinde o zamana kadar bulunan kaba (banal) lisan ifadesinin dışına çıkarak bir lisan inceliğine varacak şekilde yetiştirilmelidir. Bu talebe bir nesir cümlesinin ruhî renklerinde ses mesafelerini öğrenmelidir. Ana dilini kendisi için tamamen yeni olarak keşfetmeli ve kendisini müstakbel bir dil kültürünün hamili [taşıyıcısı] olarak hissetmelidir. Doğrudan doğruya bu mesele vaz’ının [ele alınmasının] ve bu hedefin Türkiye’de hususi bir alâka ile karşılanacağını zannediyorum. Çünkü burada dilin temizlenmesi ve tesbit edilmesi [saptanması], fikir reformlarının umumi manzarasında mühim bir mevki [yer] almaktadır.
Burada şu hususi kayda müsaade buyrulsun: tiyatro reformlarının, dil temizleme işinin ilmî neticeleri [bilimsel sonuçları] ortaya çıkmadan yapılmayarak beklenilmesi yolunda selâhiyetdar [yetkili] bir yerden yapılan teklif bana gayri tabii göründü. Dil, muteber [geçerli] şekli sadece tetkikat ve tetebbuat [araştırıp incelemeler] ile tesbit edilen [saptanan] ölü bir şey değildir. Yaşayan kültür dillerinin mütemadi [sürekli] gelişmesi bunun kanunlarının daima değiştiğini ispat eder. Bunun için benim fikrimce ilmî yollarda bir istikrar temini için herhalde lazım olan bir mühleti beklemeğe hacet yoktur. Bilakis günlük hayata ve her şeyden evvel dil yapıcısı olan sanata bu mühim işteki hissesi verilmelidir. Fakat bu dil sanatı, yani edebiyat, sesini yükseltmek için konuşan insana muhtaçtır. Fransa tiyatrosu (Comédie française) ve Alman tiyatrosu (das deutsche Theater) bu şekilde ilmî tetkikatın [bilimsel incelemelerin] yanında ve onlarla birlikte dil kuruluşunda mühim derecede müessir [etkili] olmuşlardır.
Retorik tedrisatı bittabi ancak yüksek kıymette bir Türk konuşucu tarafından verilebilir. Bu zat mesela Alman dil ilminde elde edilmiş olan tecrübeleri muvaffakiyetle istimal edebilecektir [başarıyla kullanabilecektir] ve hem tedris tekniği, hem materyel [malzeme] temini hususlarında bu cihetten ilham alacaktır. Tedrisat bütün talebeler için bir yerde (muhtelit [karma] olarak) yapılır. Çünkü talebeler mütekabilen [karşılıklı olarak] birbirlerini teşvik eder ve birbirlerinden öğrenirler.
Pantomima:
Pantomimik ifadenin kullanılması yolundaki tedrisat, bir cihetten ses ve konuşma ilimlerinin, diğer cihetten vücut terbiyesinin tabii bir itmamıdır [bütünleşmesidir]. Talebe, jestlerini ve vücut duruşunu kontrol etmeği, disipline sokmağı ve istenilen her türlü ifadeyi mübalağasız [abartısız] ve gösterişsiz, tek manalı ve sarih [açık] ve inandırıcı olarak temsil etmeği öğrenmelidir.
Vücudun terbiyesi:
Bunu şöyle ayırdım: 1. Ritmik jimnastik, 2. Vücut artistiği, 3. Spor, 4. Dans. Hedef,: mümessilin [oyuncunun] vücuduna en yüksek bir elastikiyet vermek ve böylece fonetik terbiye ile birlikte onu hakikaten bütün ses ve beden ifade vasıtalarının hakimi mutlakı [kesin hakimi] yapmaktır ki, onun böyle olması da zaruridir. Vücut terbiyesi, ritmik jimnastikte bir parça zıplamağa veya sabahları birkaç beden hareketine münhasır [sınırlı] kalırsa (ki ekseriya tiyatro mekteplerinde bu böyledir) hedefe yaklaşılmış bile olmaz. Buna ancak modern jimnastik metodları, tenevvüleri [çeşitlemeleri] ile, sistematik bir şekilde tatbik edilirse vasıl olunur [erişilir].
Ritmik jimnastik:
En muvafıkı [uygunu] Dalcroze metodudur, (Mensendieck’inki ile bağlı olarak) vücudu çözer ve kıvrak yapar. (Bu aynı zamanda musiki istidadı olmayan insanlara ritmik bir terbiye vermek hususunda mükemmel bir yardımcıdır.) Türkiye’de muallimi herhalde mevcut olacaktır.
Vücut artistiği:
“Laeppche metodu” bundan evvelki iptidai [başlangıçtaki] terbiyeyi, jimnastik çeviklik, kuvvet ve emniyet cihetinden itmam eder [tamamlar]. Bunlar, bedence ancak mutavassıt derecede müsteid [orta derecede yetenekli] olan talebeye akrobatik başarılardan aşağı kalmayan evolution’ları [gelişimleri] kolaylıkla icra etmeği mümkün kılarlar. Bilahare [daha sonra] her rolde elleri üzerinde yürümeğe veya masalardan atlamağa ihtiyaç görülmeyecek olsa da bu kabiliyetlere malik olmak şuuru [bilinci] mümessile [oyuncuya] kendi vücudu hakkında kıymet [paha] biçilmez bir emniyet verir ve onu mesela sırf spor cihetinde idmanlı insanlara çok üstün yapar. Bu nadir dersin hakikaten iyi bir muallimi şimdilik yalnız Avrupa’da bulunabilir. Türk asistanlar bu muallim tarafından hususi kurslarda yetiştirilmelidir ki böylece Ankara’daki şahsî faaliyeti 3 ay kadar olarak tahdid edilebilsin [sınırlandırılabilsin]. Burada da Bakanlık arzu ettiği takdirde itimada şayan mütehassıslar yad etmeğe amadeyim [güvenilir uzmanların adlarını vermeye hazırım].
Spor terbiyesi:
Yukarıda söylediklerimize rağmen tabiatiyle ihmal edilmemelidir. Daha ziyade eskrim etrafında temerküz eder [yoğunlaşır]. Bu da Floret ve Kılıç ile yapılır (İtalyan usûlü). İyi eskrim muallimleri herhalde Harp Akademisinde veya buna benzer yerlerde bulunacaktır. Zaman zaman sporun nevinde [türünde] değişiklikler yapmak mümkün olursa (yüzmek, ata binmek –fakat boks ve jiyojitso değil) bu da arzu edilir. Fakat ifratlardan [aşırılıklardan] kaçınılmalı ve her talebenin vücudunun müsaadesine göre yorulmasına ve hiçbir suretle haftada dört saatten fazlasını buna sarf etmemesine dikkat etmelidir. Yoksa çevik aktörler yerine atlet yetiştirilmiş olur.
Dans:
Yalnız “five o’clock tea” dansı olarak öğrenilmelidir -ki bunun kıymeti de modern bir aktör için inkâr edilemez-, daha ziyade ecnebi milletler danslarının çok kullanılan şekilleri alınmalı fakat bilhassa muhabbetle artık gitgide kaybolmağa başlayan eski Türk halk dansının yeniden canlandırılmasına çalışılmalıdır.
İptidai müzik tedrisatı [temel müzik eğitimi] aktörler için mutlak surette lazım fakat maalesef çok kere ihmal edilen bir şeydir. Bunun için burada onun fevkalade ehemmiyetini işaret edeceğim. Modern bir aktör bilâkaydü şart [kesinlikle] küçük şarkılar ve teganni [şan] parçaları okuyabilecek vaziyette olmalıdır. Burada, filmlerde olduğu gibi, başka birisi kulisde yanlış bir ifade ile teganni ederken ağız açıp kapamak olmaz. Ve nihayet muganni de [şarkıcı da] o şekilde yetiştirilmelidir ki, (oraya bak) kendisi partilerindeki diyaloglarda insanlara yakışacak şekilde (bir talebe gibi veya bir genç kız tavırlarıyla değil) konuşmasını öğrensin. Aktörün müzik terbiyesi -mümkün mertebe [olabildiğince]- bir alet (piyano) öğrenilerek takviye ve -en mühimi- samia [kulak] terbiyesiyle itmam edilmelidir [tamamlanmalıdır].
İlmî terbiye [bilimsel eğitim]:
“Edebiyat ve sanat tarihi”, mümessilin [oyuncunun] kendisi için mühim olan bu sahalarda umumî bilgisini genişletir. (Rejisör namzetleri [adayları] bittabi [elbette] bu sahalarda çok daha kuvvetle meşgul olmağa mecburdurlar.)
Ecnebi [yabancı] diller:
Aktör bunlardan lâakail [en az, hiç olmazsa] ikisine (Fransızca ve Almanca), bu dillerdeki ana eserleri okuyacak kadar sahip olmalıdır.
İkinci senede zuhur eden [ortaya çıkan], rol tetebbuu [araştırıp inceleme]:
Bu ders pedagojik istidadı olan Türk aktörleri veya rejisörleri tarafından ve müdürün göstereceği yolda ve onun kontrolü altında okutulur. Müdürün bu mühim ve mesuliyetli vazifeye yalnız modern, idealist ve mümkün mertebe henüz mesleğin içinde bulunan sanatkârlar getirmesi ve bu en mühim sahayı eski mütekait [emekli] sanatkârlara vermekten şiddetle tevekki etmesi icap eder [kaçınması gerekir]. Modern bir artist nesli, ancak genç veya genç hisli, mücadeleci şahsiyetler tarafından yetiştirilir ise meydana gelebilir.
Aynı şey ansambl tedrisatı [toplu öğretim] için de vakidir [geçerlidir]. Bununla üçüncü senede sanatkârın tahsili bitmiş olur. Bu derste bütün öğrenilenler bir araya toplanır ve talebe sahne temrinlerinde [alıştırmalarında] bitiriş temsillerine hazırlanır. Tedrisat elde mevcut en iyi rejisör tarafından ve mümkünse bizzat müdür tarafından yapılır.
Kostüm ilmi ve makyaj tedrisatı:(üçüncü senede)
Talebeye son teknik bilgileri verilir.
Ders planının izahı [açıklanması]:
Opera mektebi:
Ekseri derslerde tiyatro tedrisatındaki müşabihlerini [benzerlerini] gösterebilirim.
Samia [kulak] terbiyesi:
Bunu ana ders olarak gösterdim, çünkü bu sahadaki şiddetli temrinler [yoğun alıştırmalar] -bilhassa iptidai [başlangıçtaki] tedrisat sırasında- tahsilin bütün devamı üzerinde kat’î bir ehemmiyet kesbederler [önem kazanırlar].
Âlet:
Piyano tahsili çok sıkı şekilde takip edilmelidir. Yarım yamalak bir piyano çalmakla muganni [şancı] hiçbir zaman çalışırken kendine refakat [eşlik] edecek veya temrinlerini doğru olarak kontrol edecek vaziyete gelemez.
Vücut terbiyesi mugannide [şancıda] şiddetli ses ihtiyacı nazarı itibare [göz önüne] alınarak biraz ihmal edilmiştir. Vücut artistiği (haftada yalnız bir saat) sadece son iki tahsil senesine konulmuştur.
Diyalog temrininin [alıştırmalarının] (dördüncü ve beşinci senelerde) lüzumuna dair “aktör müzik terbiyesi” bahsinde biraz evvel lazım geleni söylemiştik.
Partisyon ve topluluk (ensemble) tahsili aktörün rol ve ansambl tahsili ile aynı şekildedir.
Yabancı dil: Bir muganni [şancı] için İtalyanca muhakkak lazımdır. İkinci derecede Almanca ve Fransızca gelir.
Tedrisat mahalleri [öğretim yerleri]
Türkiye hükümeti, tiyatro mektebinin tesisini tacil ederek [kurulmasını hızlandırarak] modern ihtiyaçlara kâfi bir millî tiyatro yaratılması hedefine varmak niyetinde olduğu ve bundan maada [başka] birinci senenin elementar tedrisatı [temel eğitimi] sahne ve saire gibi hususi yerlere hacet [gerek] bırakmadığı için mekân meselesinin hallini bir sene daha geri bırakmak ve bu sırada muvakkat [geçici] tedris yerlerinde işe başlamak tamamen mümkündür. Bu yerler ya Müzik Öğretmen Okulunda veya Halkevinde bulunabilir. Fakat ikinci sene ile tedrisat yerleri meselesi halledilmelidir, çünkü o zaman iş iki misli olacaktır.
Rol ve ansambl tedrisatı (ikinci sene ile başlayacaktır) sahne üzerinde yapılmalıdır. Bunun için şimdi Halkevi sahnesi varsa da, bu sahnenin daima oyun veren bir tiyatroya tebdili [dönüştürülmesi] mutasavver olduğundan [düşünüldüğünden] tedrisat maksatları için artık mevzubahis [söz konusu] olamaz.
Yeni bir inşaat veya mesela Müzik Öğretmen Okulunun tevsii [genişletilmesi] yaptırılacağı takdirde, bilahare masrafı mucip [gerektiren] tadilattan tevekki [kaçınmak] için, tiyatro mektebi müdürünü inşaat planlarının kabulünden evvel dinlemek zaruridir.
Ders materyali [malzemesi]
Talebe mümkün olduğu kadar az bir şekilde ders kitapları ile iştigal etmelidirler [uğraşmalıdırlar]. Şu halde tedris materyali yalnız retorik temrinleri [alıştırmaları] ile rol ve ansambl tedrisatı için lüzumludur.
Bu mahalde [burada] bütün reform işinin çok prekar [eğreti, sallantıda] bir meselesi aydınlatılmalıdır:
Türk aktörü bugün için, dramatik edebiyat cihetinden [bakımından], noksan [eksik] veya keyfiyet itibariyle gayri kâfi [yetersiz] bir materyale maliktir. Bundan sonraki sahneler -eğer âkilane [akıllıca] bir sanat siyaseti ile zamanında bu iş halledilmezse- bu noksandan bittabi [elbette] daha fazla miktarda müteessir olacaklardır [etkilenecektir].
Bu raporun başlarında da zikredilmiş olduğu gibi, hakikaten iyi yerli bir klasik tiyatro edebiyatının olmayışı ve hakikaten iyi ecnebi şaheser tercümeleri bulunmayışı bugüne kadarki Türk tiyatrosu üzerinde durdurucu bir tesir icra etmiştir. Bu zararın kısa zamanda yeni tiyatro reformu için bir ölüm tehlikesi haline gelmemesi için derhal büyük ve klasik sahne edebiyatındaki bu korkunç materyal noksanlığının önüne geçilmelidir.
Fakat klasik şaheser vücuda getirtilmesi kolay olmadığından hiç olmazsa tercüme sahasında şimdiye kadar ihmal edilen şey telafi edilmelidir.
Devlet burada işi eline alabilir ve
muayyen klasik dramların
en iyi tercümeleri için
yüksek mükâfatlı müsabakalar [ödüllü yarışmalar] açarak yeni Türk dramatik sanatına kuvvetli bir hamle verebilir.
Bu fikrin iyi propagandası halinde, genç muharrir [yazarlar] nesli, kendisi için bu işte kuvvetli bir sanat heyecanı duyacaktır.
Tiyatroya yeni kıymetler ilave olunacak, muharrirler ve aktörler bu ecnebi sahada aynı derecede öğrenecekler. Halk, ufkunun genişlemesini memnuniyetle karşılayacak (İstanbul şehir tiyatrosunda 40 defa Hamlet, 40 defa Pergünt temsil edilmiştir) ve bütün bunlardan yerli bir edebiyat doğması da imkânsız olmayacaktır. Schlegel-Tieck’in dahiyane Şekspir tercümelerinin Almanya’da bugün bile hissedilen tesiri buna açık bir misaldir. Bu bir tek iş bütün bir devrin tekmil [tüm] dramatik mahsûllerine [eserlerine] kat’î bir hareket vermeğe kâfi gelmiştir.
Müsabaka [yarışma] şimdilik her sene tekrar edilmeli ve isteklilere her defa muayyen [belirli] eserler gösterilmelidir.
Mesela aşağı listeye göre üç eser seçilmesini teklif ederim:
Almanca: | Schiller | Hile ve Sevgi |
Haydutlar | ||
Don Carlos |
||
Orlean bakiresi | ||
Goethe | Egmont | |
Opera için: |
||
Mozart | Figaro'nun Düğünü | |
Da Ponte | Saraydan Kız Kaçırma | |
İngilizce: | Shakespeare | Otello |
Ne isterseniz | ||
Kral Lear |
||
Hırçın Kız | ||
Macbeth | ||
Fransızca: | Moliére | Merâkî |
Tartuffe | ||
Opera için: | ||
Bizet | Carmen | |
İtalyanca: | Opera için: | |
Verdi (Somma) | Maskeli Balo |